Resim öğretmenliğini karikatür çizimi, yaratıcı drama ve masal anlatıcılığı eğitimleri ile destekleyen Akif Seven ile mesleğin temel amacını konuştuk. Öğretmenlerin seminer ve eğitim programları ile desteklenmesi gerektiğine dikkat çeken Seven, “Öğretmen aldığı bilgiyi sınıfta uygular, dersin içeriğindeki değişim çocuğu mutlu ediyorsa amacımıza ulaştık demektir. Çocuk mutlu mu, ona bakmamız lazım” dedi.
Canan GÜLEÇ
Resim öğretmenliğini yüksek lisans ve sertifika programları ile destekleyen Akif Seven ile 2 yıldır görev yaptığı BİLSEM Nilüfer’deki sınıfında görüştük. Okullarda sanat eğitimine yeteri kadar yer verilmediğini söyleyen Seven, müfredattaki saatlerin az olmasının çocuklar için yetersiz kaldığını anlattı. Seven, amacının çocukların mutluluğu olduğunu belirterek şunları söyledi: “Çocuğa resim yapmayı basit tekniklerle öğretiyorum, benim gibi yapmıyor ve yapmasın da, kendi yolunu bulmalı. Bunu yaptığını görmek, bunu ben mi yaptım dedirtmek önemli. Resmin yetenek işi olduğunu düşünmüyorum, çocuklar özgürce resim yapsın diyerek serbest bırakmak yerine rehberlik edilmeli, özgür dünyasını daraltmadan öğretilmeli, rehberlik etmek gerektiğini düşünüyorum. Sonra özgür bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda öğretmenlerin desteklenmesi, devlet güzel ve sağlam eğitimler vermeli.”
Resim öğretmenisiniz ama farklı alanlardan da aldığınız eğitimlerle ders içerikleri ve anlatımınızı zenginleştirdiniz. Hangi alanlardan eğitiminiz var?
Resim dahil 4 alanda çalışıyorum; çocuk resmi, drama liderliği, karikatür ve masal anlatıcılığı. Bunların hepsi iç içe geçmiş ve birbirini destekleyen besleyen kavramlar. Çocuklar resim çalışırken konuyu onlara nasıl anlatacağımı tasarlarken dramadan ve anlatıcılıktan faydalanıyorum. En sevdiğim alan çocuk resmi. Çünkü dünyaları çok güzel. Hayata bakış açıları, ortaya koydukları ürünler çok güzel. Beni öğretmen olarak çok mutlu ediyor ve onların da mutlu olduğunu gözlemliyorum.
BİLSEM’DE DERS YOK, HAYAL DÜNYASI VAR
Yaklaşık 2 yıldır BİLSEM’de dersler veriyorsunuz. Çocuklar burada resim üzerine eğitim alması gerektiğine dair nasıl keşfediliyor ve buraya gelmeleri onlara neler kazandırır?
BİLSEM’lerde olmaları konusunda sınıf öğretmenlerinin gözlemleri çok önemli, çocukları sınava yönlendiriyorlar ve sonra bize geliyorlar. Buraya gelen çocuklar çok farklı; bilim sanat eğitimi almaya geliyorlar. Burada mümkün olduğunca özgürce hayal dünyalarını anlatıyorlar, ders anlayışı yok burada, hayal dünyası anlayışı var. Buraya geldiklerinde çocuklar kendi konularını kendileri seçiyor; biz rehberlik ediyor ve gözlemlerimize göre konu öneriyoruz. Bu gelişimlerine oldukça önemli katkı sağlıyor. Çünkü bu çocukların çoğu sınıflarında resim dersi görmüyor, müfredatta var ama hem ders saati az hem de genelde sınıf öğretmenleri sanat dersleri vermek için yeterli donanıma sahip değil. Biz de sınıflarında alamadıkları eğitimi burada vererek yeteneklerini besliyoruz.
Çocuğun karikatür mü yoksa resim mi çalışmasının daha uygun olduğunu, yeteneğinin ne yönde ağır bastığını nasıl anlayabiliyorsunuz?
Şöyle ki karikatürü yıl içerisinde mutlaka çalışıyoruz, çocukların müthiş hayal dünyası ve bakış açıları var. İnanılmaz ilginç yorumlar gelebiliyor. Picasso’nun bir sözü vardır, öğretmenliğimde rehber olarak benimserim bu sözü; “Rafael çizmem 4 yılımı, çocuk gibi çizmem ömrümü aldı” der. Bu karikatürde de geçerli. Çocukların karikatür çizerken inanılmaz hayal dünyaları var. Biz onlara bunu fark etmesi için mentörlük, rehberlik yapıyoruz. Yıl içinde farklı konu ve alanlarda çalışıyorlar, bizim yaptığımız onları cesaretlendirmek, yapamayacağını düşündüğünde cesaret vermek.
RESMİN YÜZDE 5’İ YETENEK YÜZDE 95’İ ÇALIŞMADIR
BİLSEM Nilüfer’de ders alan çocukların yarışmalarda kazandığı başarıları konuşalım?
Bizim ikinci yılımız, burada çocukların yarışmaya katılma zorunluluğu yok, duyuru yapıyoruz ve ilgilenirse katılıyor, çalışmalar hazırlıyorlar. Yarışmalarda geçen sene Türkiye birinci, üçüncü ve dördüncüsü çıkardık, ayrıca defalarca Bursa birinciliklerimiz var. Son katıldığımız yarışmada 12 ödülden 7’sini kazandık. Çocuklarla doğru çalışmak çok önemli. Yetişkinlerle sohbetimizde “resim öğretmeniyim” dediğimde şunu anlatıyorlar; “Bizim bir öğretmenimiz vardı, konuyu verirdi, kendi otururdu. Ben o yüzden resmi hiç sevemedim resim yapmayı.” Oysa ki çocuklara konu resmi yaptırırken 10-15 dakika anlatıp konu hakkında bilgi vermek, görseller göstermek gerekir. O noktada çocuğu özgür bırakırsanız yapar. En zor konuyu bile çocuğa doğru anlatırsanız, ona dair başarılı çalışmalar çıkarır. Şimdilerde kadına şiddet konulu bir yarışma var, çocuk için ağır ve zor bir konu ama doğru bir dil ve bakış açısıyla anlatırsanız çocuk resim yapar. Bir de şu var, resim yetenek işidir görüşü hakim. Ben resmin yetenek işi olduğunu düşünmem. Ünlü bir ressamdır Paul Cezanne şöyle der bu konuda; resmin yüzde 5’i yetenek yüzde 95’i çalışmadır… Bizde hep yeteneğim yok denilir. Oysa doğru yöntem ve çalışmayla hiç resim çizmeyen bir insan bile resim yapabilir. Geçtiğimiz yıl hayatında hiç resim yapmamış 7 yetişkin kadın öğrencimizle 40’tan fazla karikatürün olduğu sergi açtık. Yeterli emek harcanırsa kesinlikle başarılı işler yapılabilir.
Okullarda sanat eğitimi için yeterli ders saati olmadığını ve sınıf öğretmenlerinin donanımının eksik kaldığını söylediniz. Öğretmenler bu alanda kendilerini geliştirirse ne yönde bir ilerleme sağlanabilir?
Sınıf öğretmenlerine eğitim veriyorum, basit çizim çalışıyoruz. Önce kafa sonrasında da beden çizdiler. Yanlarında da bir çocuk alıyoruz derse, ondaki gelişimi de görmeleri için. Sınıf öğretmenlerinden bu alanda talepler geliyor zaten, çocuğa nasıl resim yaptırabilirim diye. Aslında resim öğretmenlerine de çocuklarla nasıl çalışmak gerektiğine dair seminer yapılmalı. Yani bu alanda 2 bakış açısıyla çalışmak gerek; sınıf öğretmenlerine resim eğitimi nasıl verilir bilgisi aktarılmalı ve resim öğretmenlerine çocuklarla nasıl çalışılabileceğine dair bilgi aktarılmalı. Bunu benden çok talep eden var ama yoğunluk nedeniyle hepsine yetişmek mümkün değil. Haziran sonu ve eylül başı eğitimlerine dahil edilebilir. 2023 eğitimleri kapsamında Mersin’deydim. Geçen seminer döneminde resim öğretmenlerine eğitim verdim ve “seminer böyle olmalı” yorumu çıktı. Dramaya, anlatıcılığa dair bilgiler paylaştım, onlar deneyimlerini paylaştı. Ben de onlardan çok şey öğrendim. Sınıf öğretmenlerinin de ciddi eksiği var, eğitimlerden sonra yaptıklarını anlatıyorlar, çocukların hoşuna gitti diyorlar. Amaç bu zaten, çocukları mutlu etmek. İnsanlar bunlara ihtiyaçları olduğunu görüyor ve sınıflarında da uyguluyorlar. Yaptığımız ufak bir etkinliği gidip sınıfında uyguluyor. Paylaşmak lazım, eğitimler vermek lazım. Şimdilerde gündemde öğretmen eğitimleri, seminer zamanları okullarda deneyimli öğretmenlerin paylaşması lazım.
Öğretmen eğitimleri konusunda yüksek lisans geliyor hemen aklıma, yurtdışındaki modellerde de bunu görüyoruz. Sizce yüksek lisans yapmak öğretmene neler kazandırır?
Bence her öğretmenin bu aşamayı değerlendirmesi ve yüksek lisans yapması gerekli. 1 yıl eğitimden geçiyor ve 1 yıl da tez aşamasında kaynak taraması yapıyor, araştırmalar hazırlıyor. Çok kişiyle fikir alışverişinde oluyor. Akademik çalışmaları incelemesi gerekiyor. Bilimsel makale kavramını çalışıyor, YÖK-tez sitesine girip farklı çalışmaları okuyor. Bütün öğretmenlerin yapabilmesi gerekli ama devletin bunu teşvik etmesi önemli. Yüksek lisanslı her öğretmenin uzman öğretmen olması sağlanmalı. Öğretmenin keyif alacağı, mesleğine katkı sağlayacak eğitimler olmalı. MEB Ar-Ge’de masal anlatıcılığı dersi verdik, 30 kişilik uygulamaya 160’tan fazla başvuru oldu. Öğretmenler kendine katkı sağlayacak eğitimlere talepkardır. Doğru insanların doğru eğitim vermesi ve alandan deneyimlerin paylaşılması gerek. Geçenlerde TÜBİTAK projesi kapsamında bir projeye çocukları götürdük, gelen konuşmacı bir profesördü. Çok üst seviyelerde bilgi yoğunluğuyla sunum yaptı hocamız ve çocuklar o günkü dersten bir şey alamadı. Çocuğun merakı üzerinden yürümek gerekiyor. Bu nedenle alandan birilerinin olması çok önemli.
Sizin yüksek lisans eğitiminizden ve tezde hazırladığınız kitaptan bahsedelim isterim…
Yüksek lisans konum, görsel sanatlar öğretiminde kavram karikatürünün öğrenci başarısına etkisiydi. Ele aldığım konu da yeraltından müzeye bir tarihi eserin yolculuğuydu. Arkeolojinin tanımıyla başlayıp, eserlerin toprak ve su altında bulunuşu, Tümülüs, höyük gibi arkeolojik alan tanımları, kazı nasıl yapılar, kaçak kazılar ve sonuçları, müzenin önemiyle ilgili bir çalışmaydı. Bunun kitap haline dönüşmesini istiyorum aslında.
ÇOCUK KİTAPLARINI PEDAGOGLAR İNCELENMELİ
Yüksek lisans çalışmanız dışında da çocuk kitapları resimlemeleri yapıyorsunuz. Bu alandaki çalışmaları gözlemlediğinizde neler aktarmak istersiniz?
Çocuk kitaplarının resimlenmesi konusu artık çok popüler, aynı zamanda felsefi içeriği de var ve çocuktan çok yetişkinlere de hitap edebiliyor. Nokta diye bir kitap var mesela dünya çapında, herkesin okumasını önerdiğim Avucundaki Öpücük var. O kitaplarda şunu da görüyorum, basit çizimler ve grafiksel tasarımlar kullanıyorlar. Çocuk kitapları resimlemek ustalık gerektiren bir alandır. Herkes resimleyebilirim diye yola çıkmamalı, mesela Ayşegül serisinde anatomisi aşırı düzgün bir çocuk ve muntazam çizimler yapılmıştı. Bu durumun çocukların resme olan hevesini kırdığı ortaya çıktı. O nedenle şimdi çocuk gibi düşünme, onlar açısından bakabilme yolu keşfedildi. Benim de doğru bulduğum yöntem budur. İçerik anlamında çok tartışılan da bir alan, inanılmaz kötü rahatsız edici metinlere de rastlıyorum. Geçenlerde çocuk gelinlerle ilgili bir kitap vardı gündemde, vermek istediği mesaj nedeniyle iyi bir amacı var gibi görünüyor ama dili çok kötü. Çocuk kitaplarının pedagoglar tarafından incelenmesi gerek. O metnin olduğu kitabın yayınlanmasına karşı çıkarım. Vicdani bir durum da tabii bu aynı zamanda. Çok güzel kitaplar ve çok iyi yazarlar da var. Yükselişte olması çok güzel. Çocuk edebiyatının gelişmesi mutluluk verici.
ÖĞRETMENLİK HERHANGİ BİR MESLEK DEĞİLDİR
Öğretmenin farklı dallarla kendini desteklemesi neden önemlidir?
Öğretmenin kişisel gelişimine katkı sağlıyor, gelişen öğretmen de bunu çocuklara yansıtıyor. Öğretmenlik herhangi bir meslek değil öncelikle. Öğretmen öğrendikçe bunu çocuklara aktarır. Durmadan eğitimde süreçler yenileniyor. Gelecek yıllarda öğretmenlik kavramının kalmayacağı, bilgiye teknoloji desteğiyle ulaşılan bir sistem konuşuluyor. Öğretmenin bu nedenle gelişmesi ve teknolojiyi takip etmesi gerekir. Devletin de bu alanda gelişen öğretmenleri desteklemesi lazım. MEB Ar-Ge’de eğitimler veriliyor, gelişim sağlıyor. Gönüllü olarak resim dersi veriyorum, öğretmen bunu hemen sınıfına yansıtıyor. Önemli olan çocuğun mutlu olması. Bu çocukların hepsi ressam olmayacak, bir kaçı ressam olacak ama geri kalanlar da mutlu olacak. Bu her şeyden önemlidir.
Drama ve masal eğitimlerinden bahsettiniz, bu da son yıllarda çok konuşulan ama suistimale de açık bir alan. Yaratıcı drama eğitimi vermek kısa süreli kurslarla mümkün olabilecek bir alan mıdır?
Yaratıcı drama alanında Özlem Öznur Gökbulut ve masal anlatıcılığı alanında Judith Liberman’dan ders aldım. Yaratıcı drama öğretmenlerinin ciddi anlamda eğitim alması gerektiğini düşünüyorum. Tiyatrocuyum diyerek okulları gezen yerler var maalesef. Bu işin hakkıyla yapılabilmesi için 6 eğitim aşaması var, ilk 1-2 aşamasını alarak bu iş yapılmaz. Küçük kısa süreli eğitimler değil, uzun soluklu disiplinli eğitim alınmalı ve ancak bu kişilerce uygulanmalı. Dramacılar olarak gösteri olayına taraftar değiliz, okullara drama için gelip de yıl sonu gösterisi yapacağız diyorlarsa orada sıkıntı vardır. Okullarda gösteri olayına inanılmaz karşıyım. O çocuklara aylarca işkence yapılıyor. Bunda da ailenin sosyal medyada paylaşma hevesi çok etkili, gösteri sonunda bizim çocuk ne güzel yaptı denilecek diye çocuğun aylarca işkence çekmesine taraftar değilim. Gösteri yapılacaksa doğaçlama olabilir, öğretmenler bir kaç küçük dokunuş yapabilir. Drama tiyatrodan beslenen bir eğitim yöntemidir ama tiyatro değildir. Gösteri olayında çocuklara çok ciddi baskı yapıldığını düşünüyorum. Masal anlatıcılığı da eğitimciliğime çok katkı sağladı. Masallarda inanılmaz olaylar yaşanabiliyor. İnsanların yapmak istedikleri ve yapamadıkları, eleştiri yöntemi olarak kullanılan bir uygulama aslında. İsimsiz karakterler, belirsiz ülkelerde yaşanır olaylar. Okullarda çocuklara çok masal anlatılmalı. Masallarda şiddet içeriği var denilerek eleştiriliyor, Kırmızı Başlıklı Kız masalında, kurt ağzına attı şapur şupur iştahla yedi şeklinde değil de bir lokmada yutuverdi diye anlatılabilir. Çocukların sevdiği kişiyi koruma noktasında empati kurması sağlanır ama anlatım dili önemli. Çocuk bu mücadeleyi savaşı çözüm bulmayı görmeli. Hansel ve Gratel masalında, asla pes etmemeyi görür. Abartmamak kaydıyla masalımsı öyküler çalışılabilir, farklı materyallerle öyküleştirilebilir. Öğretmen çocuklara masal da anlatabilmeli, ben çocuklara masal anlatıp sonra onu resimlettim. İnanılmaz güzel yorumlar çıktı. Mesela Kırmızı Başlıklı Kız’ı günümüzde yorumlayan bir öğrencimiz, kırmızı eşarp almaya çalışan bir kızın kurt satıcı tarafından kandırılmasını resmetti. Çocuk dünyası çok güzel. Çocukların önünü açarsanız inanılmaz güzel sonuçlara varabilirsiniz.