Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kurulması kanun güvencesi altına alınmasına rağmen, devamlılığı siyasi süreçlerle kesintilere uğrayan İmam Hatip Okulları, 1949 yılında yeniden kapılarını açmasının 70. yılında da akademik başarıları ve mesleki kazanımları ile tartışma konusu. 2012 yılından itibaren orta kısımlarının da açılması ile İmam Hatip Okullarında öğrenci ve kurum sayısında artış görüldü. Ancak, akademisyenlerin yaptıkları araştırmalar bu okullardaki öğrencilerin hedefleri ile ailelerinin beklentilerinin birbiriyle çok da örtüşmediğini göstermekte.
Kazanım ve içerik hakkındaki görüşler değerlendirildiğinde özellikle Arapça, matematik, fizik, kimya ve biyoloji dersleri öğretim programlarının Anadolu İmam Hatip Liseleri için gözden geçirilmesi gerekliliği ortaya çıkmakta. Arapça öğretiminde problemlerin yaşandığı ve öğrencilerin bu derse olan ilgisinin azaldığı öğretmenler tarafından araştırmacılara ifade ediliyor. Kur’an-ı Kerim dersinde ise öğretim programı başarılı ve yeterli bulunuyor, ancak hazırlanan içeriklerin eksiklikleri dikkat çekiyor.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan son istatistiklere göre 427’si İmam Hatip Lisesi bünyesinde olmak üzere Türkiye’de toplam 3 bin 286 İmam Hatip Ortaokulu bulunuyor. Bu okullarda okuyan öğrencilerin 648 bin 183’ü erkek ve 716 bin 518’i kız olmak üzere toplam öğrenci sayısı 1 milyon 364 bin 701 çocuktur. Anadolu İmam Hatip Lisesi ve İmam Hatip Lisesi, Yabancı Uyruklular için İmam Hatip Lisesi ve Açık Öğretim olmak üzere toplam 1605 adet okul bulunuyor. Bu okullarda öğrenim gören öğrenci sayısı ise 348 bin 58’i kız ve 279 bin 445’i erkek olmak üzere 627 bin 503 olarak açıklandı. Orta kısımdaki öğrencilerin lise seviyesine geçtiklerinde alanlarında eğitim almayı sürdüreceklerini öngörerek bu konuda okul ve öğrenci sayılarının gelecek yıllarda da artacağını söylemek mümkün.
AİLELER BU OKULLARA GÜVEN DUYUYOR
“Din ve din eğitimine gösterilen hassasiyet, söz konusu okulların talep edilirliğinin temel faktörü olsa da, suç ve şiddet gibi çevresel tehdit oranlarının giderek arttığı bir dönemde İmam Hatip Okulları aileler için “çocuğun emanet edilebileceği kurumlar” olarak görülmesine neden olmuştur.”
İmam Hatip Okullarına dair tartışmaların tarihi sürecini inceleyen Fikriye Rana Kara, Cumhuriyetin ilk yıllarına uzanarak Osmanlı döneminden kalan eğitim kurumları ile inkılapların çatışmasına dikkat çekiyor. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun din görevlisi eğitimini düzenleyen 4. maddesi medreselerin kapatılmasına karşılık, imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin görülebilmesi için ayrı okullar açılmasını öngörüyordu. Kanunda öngörülen bu okullar, 1924 yılında İmam Hatip Mektepleri adı altında 29 merkezde açıldı. Okullar, 4 yıllık ortaöğrenim seviyesinde idi. Bu okulların müdürleri özel bir din eğitimi görmemişlerdi. Daha çok, deneyimli eğitimcilerdi ve amaçları Cumhuriyet’e bağlı aydın din adamları yetiştirmekti. Ders saatlerinin çoğu bilim ve yabancı dil dersleriydi ve dinle ilgili dersler ikinci plandaydı. İmam Hatip Mektepleri 1930’da devlet tarafından aşırı ilgisizlik, ödenek göndermeme nedeniyle kapatılmıştır. 1950 seçimlerinden sonra iktidara geçen Demokrat Parti, seçim dönemlerinde söz vermiş olduğu İmam Hatip Okulları’nı (İHO), halka verdiği sözü tutarak iktidarının ilk yılında açtı. Birinci devresi 4, ikinci devresi 3 yıl olan 7 yıl süreli ve bir bütün teşkil eden İmam Hatip Okulları 1951-1952 döneminde 7 ilde açıldı. 1963-1964 öğretim yılında İmam Hatip Okulları’na ilk defa parasız yatılı öğrenci alınmaya başladı. Kara’nın tezinde anlattıklarını incelersek şu bilgiler karşımıza çıkıyor: “Din ve din eğitimine gösterilen hassasiyet, söz konusu okulların talep edilirliğinin temel faktörü olsa da, suç ve şiddet gibi çevresel tehdit oranlarının giderek arttığı bir dönemde İmam Hatip Okulları aileler için “çocuğun emanet edilebileceği kurumlar” olarak görülmesine neden olmuştur.”
ÇOCUKLAR GELECEK KAYGISI TAŞIYOR
Ailelerin güven duygusuna rağmen çocukların gelecek kaygısı yaşadıklarına dikkat çeken Kara’nın tezi şu bilgileri ortaya koyuyor: “İmam Hatip Ortaokulları, genel kaygılar ve din eğitimine gösterilen ilgiden dolayı tercih ediliyorsa da, ortaokuldan liseye geçiş sınavı TEOG’dan yüksek bir puan elde edilmesi durumunda, lise tercihi olarak İHL’ye geçiş %40 civarında bir orana düşmektedir. Bunun temel nedeni gelecek kaygısıdır. Bu kaygı geçmişte yaşanan tecrübelerle, tekrar katsayı gibi bir engelle karşılaşma endişesinden kaynaklanmaktadır. Modern pozitivist eğitim sisteminin dayatmış olduğu “mecburi başarı” sosyalleşmekte olan bireyin-gencin omuzlarına büyük bir yük yüklemektedir. TEOG’da başarısız olan çocukların intihar etmesinin temelinde yatan neden budur. Laik eğitim sisteminin beraberinde getirmiş olduğu modern-pozitivist eğitim sistemi, bugün bu gibi nedenlerden ötürü sosyo-patolojik bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa tarihi kayıtlar incelendiğinde geri kalmış olarak nitelendirilen medrese eğitim tarihinde bir öğrencinin bu tarz bir durumla karşılaştığı görülmemektedir. Manevi eğitimden kopuş beraberinde sekülerleşmeyi getirmiştir. Bireyin dini-manevi gelişiminin, onun ruhsal ve sosyal gelişiminde büyük etkisi olduğu kesindir. Bu anlamda manevi eğitimin, temel eğitimin verildiği dönemde edinilmesi hem bireyin hem de toplumun ruh sağlığı açısından zaruridir.”
ÖĞRENCİLER BU OKULLARI NEDEN TERCİH EDİYOR?
“Anadolu İmam Hatip Liselerinin kontenjanlarının fazla tutulmasından dolayı özellikle taşrada yer alan Anadolu İmam Hatip Liselerinin taban puanlarının çok düşük olduğu görülmektedir. Öğrencilerden bir kısmı da bu noktaya dikkat çekerek puanın yeterli olduğu tek lisenin burası olması dolayısıyla bu liseyi tercih ettiğini belirtmiştir.”
İmam Hatip Okullarına dair araştırmaya başlarken, madem öğrencilerin başarıları üzerine konuşacağız o halde ilk adım öğrencilerin bu kurumları neden tercih ettiği olmalı. Ömer Yunus Ece’nin bu konuda yaptığı akademik incelemeye bakıldığında şu sonuca varılıyor: “Öğrencilerin bu okula başlıca geliş sebeplerinden en önemlisin aile tavsiyesi ve yönlendirmesi olduğu anlaşılmıştır. Bir başka önemli sebep ise öğrencilerin dini konularda bilgili olmak istemesidir. Bu iki önemli sebebin yanında Anadolu İmam Hatip Liselerinin olumlu okul iklimine sahip olması ve öğrencilerin bu okulu başka bir okula girecek puanları olmaması dolayısıyla tercih etmesi olmuştur. Öğrencilerin bu okuldan sonraki hedefleri sorulduğunda sadece %10’luk bir kesimin İlahiyat Fakültesine devam etmek istedikleri görülmüştür. Elde edilen bu sonuçları açıklamaya çalışırsak; ailelerin öğrencileri tercihlerinde başlıca yönlendirici olduğu, öğrencilerinde ailelerini dikkate alarak tercih yaptıkları ortaya çıkmıştır. Bu iki önemli sebebin yanında öğrencilerin bir kısmı dini konuların öğrenildiği ortamların iklimlerinin de iyi olacağını düşünmüştür. Anadolu İmam Hatip Liselerinin kontenjanlarının fazla tutulmasından dolayı özellikle taşrada yer alan Anadolu İmam Hatip Liselerinin taban puanlarının çok düşük olduğu görülmektedir. Öğrencilerden bir kısmı da bu noktaya dikkat çekerek puanın yeterli olduğu tek lisenin burası olması dolayısıyla bu liseyi tercih ettiğini belirtmiştir. Genel olarak bakıldığında ailenin ve öğrencilerin bu okuldan başlıca beklentisinin dininin doğru şekilde öğretilmesi olduğunu söyleyebiliriz.” Ece’nin araştırmasında belirttiği gibi; kontenjan sayısının yüksek olması ve taban puanın düşük tutulması nedeniyle okullarda öğrencilerin akademik ortalamasında düşüş kaçınılmazdır.
ÖĞRENCİLER DAHA FAZLA GENEL KÜLTÜR DERSİ İSTİYOR
İmam Hatip Liselerindeki derslere dair ise Ece araştırmasında şu bilgileri paylaşıyor: “Öğretmenlerin arasında iki görüş öne çıkmıştır. İlk görüş öğretmenlerin bir kısmı ortak derslerin fazla olduğunu düşünmektedir. Öğretmenlerimizin bu fikre sahip olmasındaki önemli etken mesleki derslere daha çok önem verilmesi gerektiğini düşünmeleridir. Nitekim dörtte birlik bir kısım meslek dersi sayılarının az olduğunu açıkça belirtmiştir. İkinci görüş işe ilk görüşle aynı oranda olmakla birlikte mevcut ders sayısının yeterli olduğunu belirtmişlerdir. Bu hakim görüşlerin yanında geneli ortak ders öğretmenlerinden oluşan grubunda ortak derslerin az olduğu meslek derslerinin fazla olduğu görüşünü ortaya koyduğu görülmektedir. Tüm bu görüşler değerlendirildiğinde zorunlu derslerle ilgili birbirine zıt fikirlerin var olduğu ve bu fikirlerden meslek derslerinin az olmasının fazla olmasından üstün olduğu öne çıkmış gibi görünse de belirgin bir farklılık ortaya çıkmamaktadır. Öğrencilerin görüşleri ise öğretmenlerle uyuşmamaktadır. Öğrenciler öğretmenlerin aksine ders sayılarının ortak dersler aleyhine az olduğu görüşünü dile getirmiş. Bunun yanında toplam ders sayısının fazla olduğunu belirtmiştir. Ders gruplarına göre değerlendirildiğinde öğretmenler tarafından üç önemli görüş öne çıkarılmıştır. Bunlardan ilki meslek derslerine ayrılan ders saatinin az olduğu görüşü, diğeri ders saati dağıtımının dengeli olduğu ve son görüş ise beden eğitimi, müzik gibi derslere ayrılan ders saatinin az olduğu yönündedir. Bu görüşlerin yanında öğretmenlerin bir kısmı ders saati dağılımının meslek dersleri lehine dengesiz olduğunu dile getirmişler diğer ortak ders saatlerinin arttırılması gerektiğini belirtmişlerdir. Öğrencilerde ortaya çıkan görüşleri öğrencilerin hedefleri etkilemiştir. Öğrenciler genel itibariyle meslek derslerinin ders saatlerinin fazlalığından şikayette bulunmuş fakat bunun yanında öğrencilerin bazıları ise meslek dersi ve beden eğitimi müzik gibi derslerin ders saatlerini yetersiz görmüştür.”
OKUL VE ÖĞRENCİ HEDEFLERİ BİRBİRİNE UYGUN MU?
Ece’nin araştırmasında dikkat çeken bir diğer kısım ise öğretmenlerin Arapça dersinin kazanımlarının öğrencilere uygun bulmaması ve onların öğrenmekte güçlük çektiklerini belirtmesidir. Öğretmenlerin değerlendirmesi şu ifadelerle devam ediyor: “Öğretmenlerin genel değerlendirmesine göre mevcut kazanımlar öğrenci hedefleri ile tutarsızdır. Öğrencilerin bir çoğu günlük hayatta kullanacağı bilgileri ve bu bilgilerin uygulamalarını öğrenmek istemektedirler. Bu görüşlerin dışında öne çıkan diğer bir görüş ise genel yetenek dersleri kazanımlarının çok yoğun olduğu ve mevcut öğrenci kapasitesinin üzerinde olduğudur. Okuldaki öğrenci yapısının heterojen olması dolayısıyla düşük puanla okula gelen öğrenciler genel yetenek derslerinde zorlanmaktadır. Öğrencilerin görüşleri öğretmenlerle paralellik arz etmektedir. Öğrenciler mevcut ders kazanımlarının kendi hedefleri ile uyuşmadığı, Arapça dersi kazanımlarının gramer ağırlıklı olup teoride kaldığı ve bu dili anlayıp konuşamadıklarını belirtmişlerdir. İçerik hakkındaki görüşler incelendiğinde ise kazanımlar konusundaki öğretmen ve öğrenci görüşlerine benzerlik içerdiği görülmüştür. Öğretmenler Arapça dersi içerik ve ders kitaplarının ezber ağırlıklı olduğunu ve öğrencilerin bundan dolayı dersi öğrenmek yerine dersi geçme amacıyla ezbere yöneldiklerini belirtmiştir. Bunu yanında genel yetenek dersleri içeriklerinin yoğun olduğu görüşü dile getirilmiştir. Öğrenciler de aynı şekilde Arapça dersi içeriklerinin uygun olmadığı görüşünü dile getirmektedir.”
İMAM HATİPLİ GENÇLERİN ÜNİVERSİTE KAPASİTELERİ YETERLİ Mİ?
Anadolu İmam Hatip Liselerinin İlahiyat Fakülteleri ve İlahiyat Fakültesi dışındaki fakültelere öğrenci yetiştirmesinin uygun olup olmadığı incelendiğinde ortaya iki farklı yeterlilik durumu çıkıyor. Ece’nin araştırmasında yer alan satırlara göre; öğretmenler ve öğrenciler İlahiyat Fakültesine gitmek isteyenlerin Kur’an-ı Kerimi düzgün okuması ve anlaması gerektiğini, anlama hitabet yeteneğinin üstün olması gerektiğini biliyor ve öğrencilerden bu bölümü isteyenler sorumluluklarına göre hareket ediyor. Ancak İlahiyat Fakültesi dışındaki fakültelere hazırlama konusunda ise tam tersi görüş hakim; “Öğretmen ve öğrenciler; İlahiyat dışı tercih yapacak öğrencilerin mevcut üniversite sınav sistemine hazırlanmada problem yaşandığını belirtmişlerdir. Öğretmen ve öğrenciler; en önemli problemin öğrencilerin seçmeli dersleri istekleri doğrultusunda seçememesi olduğunu belirtmiştir. Bu sebepten özellikle genel yetenek dersleri açılamadığı için bu alanlara yönelik tercih yapacak öğrenciler mağdur olmaktadır. Ortak derslerin özellikle 11 ve 12. sınıfta programdaki yoğunluğunun azalması sınava hazırlanmayı güçleştirmektedir. Yukarıdaki alt problemlerin cevapları doğrultusunda birinci probleme yönelik aşağıdaki sonuçlar ortaya çıkmıştır.”
ARAPÇA KİTAPLARI ÇOCUKLARIN ANLAMA DÜZEYİNE UYGUN MU?
“Ünitelerde öğrencinin anlamasını ve kavramasını kolaylaştıran üslubu açıklayıcı ve netice alıcı, soruları algılamaya ve sınırlamaya yardım eden değerlendirme veya özet bölümlerine yer verilmemiştir. Ders anlatımında modern dil öğretimi ilkelerinden yeterince istifade edilememiştir. Öğrencilerin yeni öğrendikleri üzerinde yeterince yoğunlaşmamıştır. Bazen çok fazla benzer alıştırmalara yer verilmiş ve kitapta kullanılan metinlerin birbirini tamamlayıcı ve pekiştirici olması ilkesi gözden kaçırılmıştır”
Okullardaki başarı durumunda kullanılan ders kaynaklarının da önemli olduğuna dikkat ederek, Arapça ders kitapları üzerine araştırma yapan Murat Gök’ün tezine dikkat etmek gerek: “Genel olarak değerlendirdiğimizde günden güne Arapça ders kitaplarında daha iyiye doğru bir gidişat olduğu gözlenmiştir. 1980’li ve 1990’lı yıllarda hazırlanan 1 ve 2. seri Arapça ders kitaplarında görülen birtakım eksikliklerin ve hataların 1992 yılından sonra hazırlanan 3, 4, 5 ve 6. seri Arapça ders kitaplarında önemli ölçüde giderildiği gözlemlenmiştir. Önceki serilerde genelde ders kitapları hazırlanırken dilbilgisi-çeviri ya da kulak-dil alışkanlığı yöntemleri esas alınmış, 7, 8 ve 9. serilerde ise seçmeci yöntem ve iletişimsel yaklaşım esas alınmıştır. Önceki serilerde Arapça’nın bir yabancı dil olduğu gerçeği tam olarak idrak edilemezken son serilerde Arapça’nın bir yabancı dil olduğu gerçeği ön plana çıkarılmıştır.”
Kitapların öğrencinin yaş grubuna ve öğrenme materyalini cazip bulma ihtiyacına göre hazırlanmasına bakıldığında ise Gök şu bilgileri ortaya koymakta: “Genellikle 2000 yılından önce hazırlanan bazı Arapça ders kitabı serileri için öğretmen klavuz kitabı, öğrenci çalışma kitabı ve seslendirme materyalleri hazırlanmamıştır. Bazı serilerdeki kitapların içerikleri müfredat bakımından çok yoğun ve haftalık Arapça ders saatleri ile uyumlu değildir. Serilerin muhtevası hazırlanırken öğrencinin ve toplumun ihtiyaçları yeterince dikkate alınmamıştır. Bazı dilbilgisi kurallarının mantık silsilesine uygun olarak işlenmesine dikkat edilmemiştir. Bazı metinler çok uzun ve harekesizdir. Çok fazla yeni kelime ve tabirlerle yüklüdür. Bazı fotoğraf ve resimlerin tasarımı konuya, hedefe ve öğrencinin yaşına uygun olarak renkli, açık ve öğrencinin ilgisini çekecek şekilde hazırlanmamıştır. Bazı etkinlikler kelime ve terkip bakımından ünitede belirlenen eğitim hedeflerinin çok üzerinde ve bazen bıktırıcı şekilde takdim edilmiştir. Alıştırmalar öğrencilerin eğitim becerisini kazanması için yeterince dikkat çekici ve ünitede geçen ana fikirleri tekrar etmeye yönelik hazırlanmamıştır. Öğrencilerin yeni öğrendikleri üzerinde yeterince yoğunlaşmamıştır. Bazen çok fazla benzer alıştırmalara yer verilmiş ve kitapta kullanılan metinlerin birbirini tamamlayıcı ve pekiştirici olması ilkesi gözden kaçırılmıştır.”
KİTAPLARDA BAKIŞ AÇISI DEĞİŞTİRİLMELİ
“Arapça öğretiminde gramer araç değil hedef haline gelmiş ve dört dil becerisine eşit derecede önem verilmemiştir.” diyen Gök dilbilgisi konusundaki sorunları ve bu alanda yapılması beklenen düzenlemeleri de şöyle anlatıyor: “Bazı dilbilgisi konuları ve okuma metinleri öğrencilerin öğrenme düzeylerinin çok üzerinde hazırlanmış ve öğrencinin kendi kendine okumasına, anlamasına ve kendini geliştirmesine fırsat vermemiştir. Son serilerde dilbilgisi odaklı dil eğitim metodundan dört dil becerisini birlikte geliştirmeyi ve dil öğretiminde çağdaş yöntemleri dikkate alan Arapça ders kitapları yazılmaya başlanmıştır. Çağdaş yöntemlere göre hazırlanmış ders kitaplarında öğrenci, öğretimin merkezine alınmış ve iletişime yönelik sınıf içi etkinliklere önem verilmiştir. Öğrencilerin farklı duyularına hitap eden drama, rol yapma, benzetim, canlandırma, eğitsel oyunlar, gösteri, soru-cevap, beyin fırtınası, grup çalışmaları gibi tekniklerle dil öğrenimi daha da kolaylaşmıştır. Dil öğretiminde çağdaş yöntemleri dikkate alan Arapça ders kitaplarının kalitesi her geçen gün daha da artmıştır.”
ARAPÇA ÖĞRETMENLERİNİN ORTAK TUTUM İZLEMESİ ÖNEMLİ
“Öğretmenlerin yaşça genç olması demek derste genellikle daha dinamik ve yeniliklere açık olması demek olmakla beraber yaşça ileri olan öğretmenlerin Arapça alanındaki yenilikleri ve gelişmeleri takip etmedikleri söylenemez; fakat dil eğitimi esnasında öğretmenler daha aktif oldukları için yaşça genç öğretmenlerin yaşlı öğretmenlere göre daha aktif oldukları ve Arapça alanındaki yenilikleri ve gelişmeleri daha çok takip ettikleri anket sonuçlarına göre söylenebilir.”
Arapça ders materyallerinde yaşanan sıkıntıyı gidermek konusunda öğretmenlerin üzerine büyük görev düşmekte ancak öğretmenlerin de bu konuda ortak bir tutum ve çalışma yöntemi izlemediği görülüyor. Bu konuyu inceleyen Buket Sarıkaya, öğretmenlerin yaş gruplarına göre incelemelerde bulunmuş ve şu verileri aktarmış: “Öğretmenlerin yaşça genç olması demek derste genellikle daha dinamik ve yeniliklere açık olması demek olmakla beraber yaşça ileri olan öğretmenlerin Arapça alanındaki yenilikleri ve gelişmeleri takip etmedikleri söylenemez; fakat dil eğitimi esnasında öğretmenler daha aktif oldukları için yaşça genç öğretmenlerin yaşlı öğretmenlere göre daha aktif oldukları ve Arapça alanındaki yenilikleri ve gelişmeleri daha çok takip ettikleri anket sonuçlarına göre söylenebilir. Okuma hatalarının farkındalığı açısından Ankara ilinde anket uygulanan söz konusu liselerde hem ders başarısı yüksek hem de ders başarısı düşük olan 9 ve 10. sınıflarda anket uygulanmıştır. Ders başarısı düşük olan sınıflarda Arapça dersindeki başarının diğer derslerde olduğu gibi düşük olduğu; ders başarısı yüksek olan sınıflarda ise Arapça dersi başarısının öğrencilerin diğer derslerinde olduğu gibi yüksek olduğu gözlemlenmiştir.”
ÖĞRENCİLER DERSTEN SOĞUTULUYOR MU?
Sarıkaya’nın tezinde ifade ettiği dikkat çekici bir diğer konu ise; “Arapça öğretmenlerinin, öğrencilerin her hatasını eğer anlamı büyük oranda bozmuyorsa ya da iletişimi engellemiyorsa düzeltmemeleri gerektiğini; ayrıca öğrencileri hata yapma korkusu ile dersten soğutmamalarının çok önemli olduğunu göstermiştir. Arapça öğretmenlerinin, öğrencilerin okuma hatalarını düzeltmesi, Arapçayı en iyi şekilde öğretmeleri için şüphesiz gereklidir; fakat Arapça öğretmenlerinin en önemli görevi öğrencilere Arap dilini hata yapma korkusu olmaksızın öğretmek ve sevdirmek olmalıdır.”
VELİLER ÇOCUKLARININ DİNİ ÖĞRENMESİNİ İSTİYOR
İmam Hatip Ortaokulları ve Liseleri ile ilgili en çok tartışılan konu; akademik başarılarının geride kalıyor olması. Oysa ailelerin çocuklarını bu okullara gönderirken kurumdan bekledikleri kazanımda din eğitimi öncelikli sırada geliyor. Turan Bilge Kuşcu’nun bu konuda yaptığı araştırmaya baktığımızda, “Araştırmaya katılan velilerden % 50’si çocuklarının din eğitimi almalarını istediklerinden dolayı İHL’yi tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Çocuklarının din eğitimi almalarını isteyen velilerin büyük çoğunluğu çocuklarının Kuran-ı Kerim’i öğrenmelerini istediklerinden ve Kuran-ı Kerim’i burada daha iyi öğreneceklerinden dolayı İHL’yi tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Din eğitimi ve öğretimi ile ilgili taraflar bir araya gelerek sorunlar aklın ve bilimin ışığında incelenmeli ve gereken çalışmalar yapılmalıdır. Meslek liseleri içerisinde değerlendirilen İmam-Hatip Liselerine öğrenci alınırken Temel Eğitimden Orta Öğretime Geçiş Sınavı’nda belli bir taban puan belirlenerek veya sınavla öğrenci alınmalı. Velilerin beklentileri ile öğrencilerin beklentileri karşılaştırılmalı ve veliler ile öğrencilerin İmam-Hatip Liselerinden talep ettikleri beklentiler karşılanmaya çalışılmalı.
KAYNAKÇA
- Ömer Yunus Ece / Anadolu İmam Hatip Lisesi Eğitim Programına Yönelik Öğrenci Ve Öğretmen Görüşleri / Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Programları Ve Öğretimi
- Murat Gök/ Başlangıcından Günümüze Türkiye Cumhuriyeti İmam Hatip Okulları, Liseleri Ve Ortaokullarında Okutulan Arapça Kitapların İncelenmesi Ve Değerlendirilmesi/ Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı
- Buket Sarıkaya/ Anadolu İmam Hatip Liselerinde Arapça Okuma Becerisi Çerçevesinde Hata Düzeltme Stratejileri Ve Analizi/ Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yabancı Diller Eğitimi Anabilim Dalı Arapça Öğretmenliği Bilim Dalı
- Turan Bilge Kuşcu/ Felsefe Ve Din Bilimleri/ Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Fikriye Rana Kara/ İmam Hatip Ortaokulu Öğrenci Velilerinin Beklentileri/ Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı