Meslek hayatımın büyük bir kısmında istisnasız her düzeydeki öğrencilerime Hay bin Yakzan çizgi filmini izletip, film sonunda bir değerlendirme ve yorum yazısı yazdırmışımdır.
Hay bin Yakzan (Ruhun uyanışı) kitabını üniversite yıllarımda okumuş ve çok etkilenmiştim.
Hepimiz bir tarih ve toplumun üyesi olarak dünyaya geliyoruz. Bu durum bizde şartlandırılmış bir zihin yapısını icbar ediyor. Bu zihin yapısı çok zaman bizi fıtratımıza yabancılaştırabiliyor. Ali Şeriati, buna ‘İnsanın Dört Zindanı’ demiştir. Bu zindanlardan çıkıp fabrika ayarlarımıza / Fıtratımıza dönmek, birçok düşünsel, inançsal ve sosyal riski göğüslememizi gerektiriyor.
Bir Din Kültürü Öğretmeni olarak, neredeyse bütün konuları, ‘Hiç kimseden öğrenmeseydiniz, tek başınıza olsaydınız bu konuda ne düşünürdünüz” sorusu ile öğrencileri düşündürerek işlemeye çalışırım.
Bu yüzden, yaratıcı ve eleştirel düşünme becerisini geliştirmeyi amaç edinen ‘Yeni Maarif Modeli’ bana ve ders işleme yöntemime hiç yabancı gelmedi.
Yeni Maarif Modelinin Din K. Ve Ahlak B 9. Sınıf kitabında, ‘Hay Bin Yakzan’ın resmini ve kısa açıklamasını görünce, öğrencilerimin çizgi filmini izledikten sonra yazdıkları yorumlardan bazılarını yayınlamaya karar verdim.
Bu filmi izlemek isteyenlere, TRT tarafından yeniden düzenlenmiş versiyonunu tavsiye ediyorum.
Ayrıca şunu söylemek istiyorum: Hayy bin Yakzan, Allah’ı aramıyor. Hay, kendini ve evreni anlamaya çalışırken bir yaratıcının varlığını da düşünüyor/ keşfediyor/ iman ediyor. Ancak ister istemez, dindar insanların ilgisini de çekmek için daha popüler bir etiket / isim konulmuştur.
Öğrencilerin yorumlarındaki bazı yazım yanlışları ve anlatım bozukluklarını düzelterek aşağıya alıyorum.
Gizem Nur:
“ Hiçbir şeyden habersiz olsak bile belli bir zamandan sonra içimizdeki ruh harekete geçer. (Kitabın diğer adı: Ruhun uyanışı (A.G.) Etrafta olup bitenlerin nedenlerini araştırmaya başlarız ve olan bitenlerden öğrendiklerimiz ve Kitaplardan öğrendiklerimizin aynı olduğunu görürüz.”
Yağmur Y.:
“Hay, aslında varlığının amacını bulmaya çalışmaktadır. Bundan yola çıkarak her şeyin bir düzeni olduğunu ve bu düzenin kendiliğinden meydana gelmediğini gözlemlemiş ve düşünmüştür.
Hay, kendi aklı ve mantığını kullanarak kurduğu hipotezlere benzer bir şey söylendiğinde bunu kabul eder.”
Irmak Ada:
“bence bir insan çok istese ve kafa yorarsa kendi kendine bile evrensel gerçeklere ulaşabilir.”
Gülce:
“Bu hikaye, insanın akıl ve deneyim yolu ile bilgiye nasıl ulaşılabileceğini ve ilahi gerçekleri kavrayabileceğini göstermeyi amaçlar”
Egemen:
“Bu hikayede Hay, evrenin bir düzeninin olduğuna ve bunu düzenleyen ilahi bir gücün var olduğuna kafa yorar. Benliğini sorgular, varoluşunun nedenlerini düşünür ve iç dünyası sayesinde yaşamın özünü keşfeder.
Hay, her ne kadar Fizik evreni araştırsa ve gözlemlese de, en sonunda tıkanır ve soyut evrene adım atar ve düşünür. Düşünceleriyle boğuşur, sorar, adeta düşünceleriyle savaşır.
İnsan ister Odin’i, ister Buda’yı, ister Zeus’u, ister İsa’yı tanrı yapsın. Fakat hepsi içlerindeki inanma ve hakikati bulma duygusuyla var olmuşlardır.”
Saadet Zeynep:
“Hay’ın Hikayesi, doğayı gözlemleyerek yaşamın amacını ve anlamını anlaması, tek başına hayatta kalma çabası, insan aklı ve merakının ne kadar güçlü olabileceğini harika bir şekilde ortaya koyuyor.
Hay’ın yaşam mücadelesine ve maceralarına tanık olmak, insanın doğa ile kurduğu bağı fark etmemi sağladı”
Girayhan:
“… Benim ilgimi çeken şey, düşünen bir kişinin Allah’ı bulmasından ziyade, Hay, eldeki kısıtlı imkanlara rağmen kapsamlı araştırma ve sorgulamalar tetikleyen merak duygusuyla hareket etmesidir. Hay, çok zorlu olan bir sürece girdiğinde, olacaklardan korkmayıp, hakikati bulmak için sorgulamış çeşitli çıkarımlar yapmıştır. Özetle Hay, bana sorgulamanın ve düşünmenin önemi hakkında çıkarımlar yaptırmıştır.”
Zeynep Ece:
“Bu hikayede asıl merak ettiğim şey, Ceylan Hay’a yardım etmeyecek olsaydı, ne olacağı…
Ölecek miydi, yaşayabilecek miydi? Bu bir soru olarak kalmaya devam edecektir sanırım.
Ayrıca, Hay, adaya düştükten sonra yürümeyi nasıl akıl etmiştir? Sonuçta, oradaki neredeyse bütün canlılar, dört ayaküstünde yürüyorlardı.”
Hasiba:
“ Yaratıcının/ Tanrının ruhundan bir parçaya sahip oldukları için, inanmak istemek, bir nevi ruhunun bütünlüğünü bulmak, hissetmek istemek, insanın yaratılışında vardır.
Deney- gözlemle neyin ne olduğunu anlamak için gösterilen çabanın temeli, doğuştan yüklenen merak duygusundan kaynaklanır. Hiç kimse bilinmezlikle yaşamak istemez: Bu yüzden çevrenizde inanmayan insan göremezsiniz. Tanrıya olan inançtan bahsetmiyorum. Herkes yaratıcının var olduğuna, aynı dine, aynı dini kural bütünlüğüne inanmayabilir. Ancak, her şeyin bir düzende olduğuna ve bu düzen dolayısıyla umutlanabileceğine inanır.
İnancı hakkında belirsizliğe düşenlerin, yaratıcı ve insan hakkında soruları olanların, sadece vahy ile değil, insanın kendi mantığı ile inanabildiklerini görmek isteyenlerin izlemesi gereken bir hikaye…”
Elif:
“Bir insan tek başına sadece düşünerek yaratıcısının varlığını keşfedebilir mi?
Çoğu insan bu soruyu, ”Tabii ki keşfeder’ şeklinde cevaplar. Bunun doğru olduğuna bir kanıt olarak Hz. İbrahim (AS) e ait kıssada Hz. İbrahim’in önce yıldızları, sonra ayı sora da güneşi Rabbi sandığını, en sonunda ise, onların değil, ancak onlar dahil her şeyi yaratan Rabb olduğunu düşünmesi aklımıza gelebilir. Bu demektir ki, bir kişi yazılı bir kitap yerine evreni okuyarak da yaratıcıyı bulabilir”
Zeynep Öykü:
“Ateşi keşfettikten sonra, ona ilgisinin azalması, hatta yok olmasına değinmek istiyorum. Aslında burada insanlık hakkında çok doğru ve önemli bir noktaya değinmiştir.
İnsan bir şeyi kontrol altına aldığında, ona olan ilgisini kaybeder. Bu, sadece ateş için değil. Günlük hayattaki başka şeyler için de geçerlidir. İnsan sadece onu kaybedince değerini anlar. En basit örnek, diş fırçası, su, yatak ve hatta arkadaşlarımız ve çevremiz… Her sabah dişlerimizi fırçalamak istediğimizde diş fırçasını bulamadığımızda yokluğunu fark ederiz. İşte bu hikayenin bu yönünü çok beğendim.”
“Hay’ın, Afsal’a, “Benim yıllar süren düşüncelerim sonunda ulaştıklarımla senin bana anlattığın aynı şeyler” cümlesi aslında, İslam’ın sorgulanarak, düşünerek de aynı sonuca varılacağının delilidir.”
Ecrin:
“Sonuç olarak, Hay bin Yakzan, benim için sadece bir hikaye değil, aynı zamanda bir düşünme fırsatıydı. İnanç, sevgi ve hayatta neyi aradığımız hakkında önemli mesajlar veriyor ve izleyenleri/ okuyucuları düşündürüyor.”
Elif Suden:
“… İnsan, ona dayatılan/ öğretilen bilgiler olmadan bile bir yaratıcının varlığını yüreğinde hissederek hareket edebilir, davranışlarını kontrol edebilir. Ayrıca düşüncesini kullanarak kararlar verir ve çevresindekilerin amacını çözer.
Hay, etrafındakileri gözlemleyerek kendisinde olan farklılıkları fark eder.”
Eyüp:
“… Hikayenin sonundaki, insanlardan bıkmış bir insanla, insan görmemiş bir insanın din vasıtasıyla buluşmasını ve insanlardan bıkmış olan kişinin, diğer insanların, para, güç, şöhret gibi dünyevi kavramlardan etkilenip hem iman zayıflığı, hem de düşünme kabiliyetlerinin azalmasından sıkılması, günümüzdeki durumlara çok yakın olması gerçekçilik tarafını ortaya çıkarmıştır.”
Ayça:
“Bu hikayede, dinin, bir öğreteni olmasa bile, düşünerek ona yakın bir anlam çıkarabileceğimizi anlatıyor.”
Berfin:
“Biz insanlar, atalarımızın bize aşıladığı bilgileri kabul ediyoruz. Kadınlar ve erkekler daha doğumumuzdan itibaren atalarımızın soktuğu kalıplara giriyoruz. Belli bir yaşa geldikten sonra ailelerimizin ve toplumumuzun söylediği dine göre davranıyoruz. Bizim aksimize hay, kendi fıtri doğası ile deneyimleyerek öğreniyor”
Sarper Soner:
“Hay’ın hikayesi, kafamdaki bazı soruların çözümüne de yardımcı oldu. Bazen videolarda görüyordum. Eğer bir yaratıcının olup olmadığın hakkında hiçbir şey bilmeseydik veya hiçbir delil olmasaydı, yine de bir yaratıcının var olduğuna inanabilir miydik?
Bu hikaye, hocamızın bize söylediği, insanın doğuştan bazı bilgilerle dünyaya geldiği sözünü doğrulamış oldu. Bazen bu bilgiler unutuyoruz. Hayatımız bir hatırlama sürecidir”
Yiğit Eray:
“İnsanları diğer canlılardan ayıran özellik düşünme özelliğidir. Diğer canlılar dünyaya sosyal ve bilgili bir şekilde gelirlerken, insan bilgisiz ve yapayalnız bir şekilde gelir. Ama insan düşünerek diğer canlıların önüne geçer. Küçükken ıssız bir adaya düşse bile düşünerek, gözlem yaparak, keşfederek bir yaratıcının olduğunu düşünebilir. Bir yaratıcının varlığını bilebilirsek o ıssız adada içimizdeki yalnızlık duygusunu dindirebiliriz. Sonuç olarak önemli olan nerede olduğumuz değil, nasıl düşündüğümüzdür.”
Su Gürer:
“Hay’ın hikayesinden, insanın bu dünya ile nasıl bağ kurabileceğini, içgüdüleriyle nasıl gerçeğe ulaşabileceğini öğrendim. Bu hikayenin, öğretici ve insanın dünyaya bakışını değiştirebilecek bir hikaye olduğunu düşünüyorum.”
Elif K.
“Hay’ın hikayesi, bana, insanlar olmadan, hiç kimseyle konuşmadan sadece yaratanın yarattıklarına bakarak O’nu bulabileceğimizi ve inanmanın kendinin ve diğer varlıkların büyük bir güç sahibinin eseri olduğu düşüncesinin fıtri olduğunu çok güzel göstermiştir. Fıtri olması, Hay’ın, daha çok düşünüp çevresine bakıp araştırarak yaratana ulaşmasını sağladı.”
Defne:
“Ben de uzun süre önce Allah’ın gerçek olup olmadığını düşündüm ve artık somut kanıtlar aramayı bırakmıştım. Belki Müslüman bir ailenin içinde büyüdüğüm içindir ama ne zaman internette bir ayet görsem hala içim kıpırdanıyor. Ve fark ediyorum ki dua ettiğim zamanlarda gerçekten bir şey beni duyuyormuş gibi hissediyorum.”