Son Dakika

Liselerde, ahlaki değerler öğretiminde ‘Takva, Salih Amel, Maruf ve Münker’ kavramları

Bu köşede kendi branşımla ilgili konuların nasıl işlenmesi gerektiği veya nasıl işlediğim konusunda yazılar yazıyorum.

Bu sayıda lise müfredatında var olan Ahlaki Değerler konusunun işlenmesinde ‘Takva, Salih Amel, Maruf ve Münker’ kavramlarının önemine ve nasıl işlenmeleri gerektiğine dair düşüncelerimi yazacağım.

Öncelikle Hz. Peygamberin (SAV) “Ben ahlaki değerleri tamamlamak için gönderildim” hadisinde geçen ‘Mekarime-l-ahlak’ tamlamasının ‘güzel ahlak’ olarak çevrilmesinin isabetli bir çeviri olmadığını söylemeliyim. ‘mekarim’ kerem, keramet gibi kelimelerle aynı kökten geldiği ve kök anlamının ‘değer’ olduğu, ahlak’ın da yaradılış ya da yaradılışsal özellikler anlamına geldiği düşünülürse, ‘yaradılışın/ fıtratın değerler’ini tamamlamanın/ kemale erdirmenin kast edildiğini söyleyebiliriz.

Ahlakın yaradılışsal değerlerini ‘Fıtri değerler’, ‘İnsan doğasında (Ahmet Kılınçkaya hocamın ifadesiyle ‘kursağında’) var olan değişmez değerler’ olarak anlayabiliriz. Peygamberlerin misyonu insan fıtratına yüklenmiş olan değerleri hatırlatmak ve hatırlamak istemeyenleri uyarmaktır.

Takva:

Mehmet Akif  Ersoy rahmetlinin ‘Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır. Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır” sözünde geçen ‘Allah korkusu’ ‘Takva’ karşılığında kullanılmasa da fazilet hissinin genellikle ‘Allah korkusu, Allah bilinci’ şeklinde çevrilen takvadan kaynaklandığını/ kaynaklanması gerektiğini düşünüyorum.
Nedir takva?
Şems süresinin 7. ve 11. Ayetleri arasında ‘takva’ nefsin, insan özüne/ kişiliğine (nefs) ilham edilen bir potansiyel ve fücurun zıddı olarak kullanılmaktadır. Takva, insanın özündeki/ kişiliğindeki ‘Sakındırıcı güç/ iç dinamik’ bizim ‘vicdan’ dediğimize karşılık olarak kullanılmıştır.

Takva insan nefsini iyiye yöneltir, kötüden sakındırır ve kötülük yaptığında da hesap sorar. Yaptığımız iyilikler, ibadat-ü tatlarımızın amacı söz konusu takvanın güçlenmesini sağlamaktır. (Muttaki olmak)

Muttakiler (nefsindeki/ özündeki takvası baskın olanlar, nefsini fücurdan arındıranlar) eylediklerini/ eylemlerini başkaca dış etkenlerin, beklentilerin ve baskıların etkisi ile yapmazlar, Allah’ın insan özüne yerleştirdiği iç dinamik olan takvanın (Allah’ın sakındırıcı gücünün) etkisiyle yaparlar. Basit anlamda ‘İçlerinden gelerek’ eylerler. Yaptıklarını teşekkür ve karşılık beklemeden yaparlar (İnsan: 8-11)

Kur’an’da geçen ‘Livechilleh’ ya da bizim literatümüzdeki ‘Allah için’ iş yapmanın anlamı, hiç kimseden bir şey beklemeden, ve korkmadan sırf takva (Allah’ın insan nefsine ilham ettiği sakındırıcı dinamik ile yapmaktır. Bu evrensel ahlak yasasının en büyük ilkesi ve kriteridir.

Salih Amel Nedir?
Salih amel kavramı genellikle iyi, güzel, hoş, yararlı eylemler olarak anlaşılmaktadır. Salih, sulh (Barış) kökünden İsm-i Fail kalıbında bir kelimedir. Anlamı ise barışçı/ barışık/ barışçıl demektir.

Ne ile ya da kim ile barışık eylemler? (İlk defa Prof. Yaşar Nuri Öztürk Kur’an çevirisinde salih amel kavramına ‘Barışa yönelik işler’ anlamını vermiştir. Ancak bu anlam çok fazla benimsenmemiştir.’
Hayat dediğimiz şey bizim ilişkiler ağımızdır. Yaratıcımız ile, kendimiz ile, ebeveynimiz ile, yakın ve uzak akrabalarımız ile, komşularımız ile, arkadaşlarımız ile, toplumumuz, fiziksel çevremiz, işimiz, kazancımız, atıklarımız, ekolojik çevremiz, hayvanlar, sosyal medya takipçilerimiz, diğer milletler, atalarımız, ölülerimiz ile vs. ilişkimiz bizim hayatımızdır. Bu ilişkimizdeki insani sorumluluklarımız bizim dinimizdir. Bunu yerine getirmek ibadetimizdir. Bu ilişkiyi barışık/ barışçıl bir şekilde yürütmek ahlakımızın bir gereğidir.

İlişkiyi barışık bir şekilde yürütmek derken her şeye ‘he’ demeyi kast etmiyorum. Lokman süresinin 12. Ayetinde de belirtildiği gibi, anne babaya ihsanda bulunurken, yanlış bir şey empoze ettiklerinde ‘hayır’ demek ve dünyevi konularda usulünce ilişki kurmak da salih amel kapsamındadır ya da Hz. İbrahim’in yaptığı gibi, bizi şirke zorlayan babamızı ‘Selam sana’ diye terk etmek de salih amel kapsamındadır.

İlişki kurduğumuz varlıklara karşı her anlamda sorumluluklarımızı (din) yerine getirdiğimizde (ibadet) kendimiz/ kendi doğamız ve her şey ile ‘barışık’ oluruz ve ‘mutmainne’ bir kişilik (Nefs-i Mutmainne) oluruz. Hem razı ederiz hem de razı ediliriz. (Fecr: 27-28)

Maruf  ve Münker ne demektir?

Her aktif iyi olmayı amaçlayan mümin için ‘Emr-i bi-l- Maruf, Nehy-i Ani-l-münker’ vazgeçilmez bir görevdir. Kendisi iyi olduğu gibi başkalarının da iyi olması için savaşım vermesi bir çeşit ‘cihad’tır.
Maruf kelimesinin ‘iyi’ kelimesi ile, ‘münker’ kelimesinin de ‘kötü’ kelimesi ile çevrilmesi eksik bir çeviridir. Bu kavramlar bence Kur’an’daki en temel ahlaki yargılardandır.

Maruf, Türkçeye örf olarak geçen (arf) kökünden türemiş, tanınan, kamu vicdanının onayladığı, uygun bulduğu, yadırgamadığı her türlü bilgi, algı, eylem, ilke demektir. (Uygun işler)
Münker ise tam tersine, inkar edilen, onanmayan, tanınmayan, uygun bulunmayan, yadırganan eylem, ilke, bilgi vs. dir. (Uygunsuz işler)

Toplumumuzda yanlış bir şey yapan insana sitem babından kullanılan, ‘yakışmadı/ yakışmıyor, senden beklemezdim, uymadı’ gibi sözler vardır. İnsana yakışmayan, insan fıtratının onaylamadığı, vicdana sığmayan, birey ya da kamu vicdanının yadırgadığı şey münker, tam tersi olan şey de maruftur.

Batıda kullanılan ‘etik’ (ahlaki) ‘etik olmayan’ (gayri ahlaki) terimlerine karşılık gelen kelimeler maruf ve münker olabilir. Uygun ve uygunsuz…

 

Hz. Peygamberin (SAV) Vabisa (RA)’nın iyilik ve kötülükle ilgili sorusuna verdiği: “Nefsine sor/ Kalbine sor. İyilik kalbinin mutmain şeydir. Kötülük, İnsanlar sana fetva verseler de kalbinin tereddüt ettiği şeydir” (Ahmed Bin Hanbel:18011, Darimi: 2533) hadisi de insan vicdanı ve fıtratının uygun bulduğu şeyin Maruf, uygunsuz bulduğu şeyin de Münker olduğunu gösterir.

İslam Peygamberinin ‘hatırlattığı’ ve ‘tamamlamayı murad ettiği’ evrensel ahlak yasası, insan fıtratı ile uyumlu (maruf), ilahi sistemin (Sünnetullah) tüm unsurları ile barışık (Salih) ve tüm insanların özlerine ilahi ruhtan üflenmekle ilham edilen içsel sakındırıcı (takva) ya dayanır.

Akibet takvalılar içindir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir