Son Dakika

Toplumsal bütünleşme eğitimle gerçekleşecek

Özel eğitim gereksinimi olan çocuklarımız için kaynaştırma, evde eğitim, ayrı sınıf ya da okul uygulamaları ile onların varlığının farkına varsak da günlük yaşamlarımızın bir parçası haline gelmelerini halen sağlayamadık. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Kurt, toplumun, yetersizliği olan bireylerle bütünleşmesini sağlamanın yolunun eğitim uygulamalarından geçtiğini anlattı. Özel eğitime dair eksiklerimizi ve çabalarımızı konuştuğumuz Kurt, eğitimin sorunların çözümü noktasındaki etkisine dair şunu söyledi: “Bugün doktor, mühendis, öğretmen ya da başka bir meslek sahibi olmuş yetişkin biri zamanında sınıfında yetersizliği olan bir çocukla arkadaşlık yapmışsa bugün çalışmalarında bunu göz önünde bulundurur. Toplumun her kademesi eğitimden geçer, Milli Eğitim Bakanlığı toplumun her kademesine dokunur, hiç hakim görmeden, karakola gitmeden, bir mimarla tanışmadan hayatınız geçebilir ama hiç okula gitmemiş birini bulmak zordur. Bu nedenle çözümün tek kaynağı eğitimdir. Bu nedenle eğitimcilerimizi çok daha üst düzey hale getirmemiz gerekir. Çok güzel tekil örneklerimiz var, onları arttırmamız gerek.”

 

Canan GÜLEÇ

 

Özel eğitimde ‘kaynaştırma’ kavramını konuşarak başlayalım hocam, ülkemizde bu uygulama nasıl başladı?

Kaynaştırmanın kökeni 1997 yılında çıkan 573 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye dayanıyor. Uygulamanın yasallaşması buradan başlar. O tarihten itibaren “en az sınırlaştırıcı ortam kaynaştırma ortamı olmalıdır” fikri benimsendi. Onun öncesinde 2916 Sayılı Kanunla özel eğitim uygulamaları yürütülüyordu. Bu kanun doğrudan çocukların yetersizliklerinin tanılanmasını ve tanılanan yetersizliğe uygun okula gönderilmesini sağlıyordu. Görme yetersizliğiniz varsa körler okuluna, işitme yetersizliğiniz varsa sağırlar okuluna gidiyordunuz. Zihinsel yetersizliğiniz varsa zihin engelliler okullarına gidiyordunuz. Fazla yetersizliğiniz varsa o zaman uygun okul bulunamıyordu. Hatta o dönem şöyleydi, körler okullarının kapasitesi sınırlıydı, bu nedenle seçiyorlardı ve hepsini alamıyorlardı. Sadece hazır bulunuşluğu iyi çocukları seçiyorlardı.

BİZ KAYNAŞTIRMAYA BAŞLADIĞIMIZDA, NE OLDUĞUNU BİLMİYORDUK!

573 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname sonrasında özel eğitime dair neler değişti? Süreç nasıl işledi?

1997 yılında Avrupa Birliği uyum süreciyle de alakalı olarak 573 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarıldığında kaynaştırma vurgusu yapıldı. Mümkün olduğunca kaynaştırma sürecinin ön plana çıkarılması öngörüldü. Bu yaklaşım da kaynaştırmaya ağırlık vereceğiz noktasında bir trend oluşturdu. Güncel kayıtlar 300 bine yakın kaynaştırma öğrencisi olduğunu gösteriyor. Biz kaynaştırma uygulamalarına başladığımızda ne Milli Eğitim Bakanlığının idarecileri, ne okulların idarecileri, ne öğretmenler bu iş nasıl olur bilmiyordu. Milli Eğitim bu işleri şöyle çözmeye çalışır, hemen birilerini görevlendirdi, o kişiler okulları gezdi, “kaynaştırma nedir? nasıl yapılır?” diye öğretmenlere hizmet içi eğitimlerle anlatıldı. Ama hizmet içi eğitimlerin etkililiği bilimsel olarak da ortaya konmuştur ki çok da işe yaramamaktadır. Sahaya yansımasının çok sınırlı olduğu hatta neredeyse hiç olmadığına dair veriler var. Sonuç olarak biz kaynaştırmaya başladığımızda kaynaştırmanın ne olduğunu bilmiyorduk. Ve süreç içerisinde o trendle beraber kaynaştırma öğrencisi sayısı artmakla beraber halen kaynaştırmanın ne olduğunu bildiğimize dair bir şey söylemek çok mümkün olmadı.

KAYIT SAYISINI ARTTIRDIK AMA NİTELİK İÇİN DAHA ÇOK ÇALIŞMALIYIZ

Günümüzde kaynaştırma kavramını anlaşılabildi mi? Geçen bunca yılda başarıya ulaşıldı mı?

Üniversiteler araştırmalar yaptı kaynaştırmaya ilişkin. Tutumlar, görüşler ve o süreçten bu sürece görülen şu ki çok fazla bir değişiklik de olmadı. “Kaynaştırma iyidir, faydalıdır, yapılmalıdır” diyenlerin sayısı da çok artmadı. Verilere baktığımızda “kaynaştırmayı aslında iyi yapabiliyoruz, hakkını veriyoruz, güzel işler çıkarıyoruz” diyenin sayısı da çok artmadı. Halen daha idareciler, öğretmenler, veliler kaynaştırmanın zorluğundan, yapılamamasından, yapılamamasının gerekçelerinden dem vuruyor. O yüzden “Biz kaynaştırma yapabiliyor muyuz?” dersek çok başarılı olduğumuzu söylemek mümkün değil. Başarılı olduğumuz tek konu sayıyı arttırmak. Ama o sayıyı arttırırken “buradan bir nitelik, bir ürün çıkarıyor muyuz?” dersek bu tartışmalı bir konu. Hazır bulunuşluğu zaten iyi olan çocuklar kaynaştırma sürecinde bir fayda elde edebiliyorlar. Bunu da kazanım olarak görebiliriz. Eski mantıkta hazır bulunuşluğu iyi olsa dahi akranlarıyla birlikte eğitim görme şansı hiç olmayacaktı. Ama bu şekilde en azından hazır bulunuşluğu iyi olanlara bir imkan sunuldu. Görme yetersizliği hafif ya da ağır olabiliyor ama hazır bulunuşluğu donanımıyla beraber iyi bir öğrenci olarak süreci götürebiliyor. Bazı işitme yetersizlikleri özellikle cihaz kullanımından sonra akranlarına benzer şekilde işitme süreçlerini kullanabilen çocuklar yine bu durumda faydalı sonuçlar elde ettiler. Ama gerek yetersizliğin düzeyi olsun gerekse hazır bulunuşluğu açısından “orta ve büyük derecede farklılık gösteren çocuklarımız olumlu bir sonuç aldı mı?” dersek, biz böyle bir ilerleme çok fazla görmedik. Yine tabii ki bireysel olumlu örneklerden bahsedilebilir. İyi niyetli ve çabalı öğretmenler, doğru kaynaktan bilgi alarak iyi iş yapmaya çalışan öğretmenler var elbette ama bunun da sayısının çok fazla olduğunu söylemek mümkün değil. Sonuç olarak biz kaynaştırmada ne yapıyoruz; kaynaştırma sürecinin karar verme aşamasında dahi hatalarımız var.

 

KAYNAŞTIRMADA ÇOCUĞUN TÜM İHTİYAÇLARI PLANLANMALI

Kaynaştırmanın doğru yapılabilmesi için nasıl bir yol izlenmeli?

Kaynaştırma çocukları bir araya getirmekle biten bir iş değil, bu aşama da elbet önemli, bu insanlar birbirlerini görmeli, etkileşime girmeli ki bütünleşmiş toplumu yaratabilelim. Yetersizliği olan olmayan herkesin bir arada birlikte sağlıklı bir şekilde yaşadığı toplumu oluşturalım. Bu nedenle çocukların fiziki birlikteliği kıymetli ancak “haydi bir araya gelin ve sorunlarınızı kendi içinizde çözün” diyemezsiniz. Kaynaştırmanın doğru yapılabilmesi için olası tüm sorunları öngören ve bu sorunlara ilişkin düzeltici ya da engelleyici müdahaleler içeren kapsamlı bir plan program yapılmalı. Bunu da bir ekip yürütmelidir. Bu ekipte çocuğun sınıfındaki sınıf öğretmeni, çocuğun ailesi, okul idarecileri ve rehberlik araştırma merkezleri, okulun rehber öğretmeni, branş öğretmenleri bulunmalı. Bu ekip çocuğun kaynaştırmaya uygun olup olmadığı sorusuna yanıt bulmalı. Kaynaştırmaya uygunluk çocuğun programa uygunluyla sınırlı bir şey değil. Bölgenin şartları, o çocuğun ihtiyaç duyacağı destek hizmetleri sunmaya elverişli mi? Çünkü kaynaştırma destek hizmetlerle beraber yapılır. Yeri geldiğinde öğretmene ve ailelere destek eğitimi verilmeli, çocuğun gereksinimlerine göre bireysel destek odası düzenlenmeli. Bireysel ihtiyaca göre fizik tedavisi, konuşma terapisi gibi diğer destek hizmetler de var. Kaynaştırma çocuğun alması gereken tüm hizmetlere göre planlamanın yapılmasıdır.

 

Ekip çalışması yapılması ve destek hizmetlerin sağlanması konusunda biz ne noktadayız?

Kaynaştırmada destek eğitim gerektiğinde Milli Eğitim okulların bunu kendi içinde çözmesini istiyor. Okulda da rehber öğretmen ve sınıf-branş öğretmenleri var. O zaman sistem, destek hizmetleri bu öğretmenlerin yapmasını istiyor. Ama bu insanların bu destek hizmetini sunacak eğitsel donanımı yok ki. Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) yazma işi şuan rehber öğretmenlerin üzerinde ama onlar BEP yapma konusunda fikir sahibi değiller ki. Çocuğa bireysel destek odasında destek eğitimi verilmesi gerekiyor. Bu uygulamayı okuldaki öğretmenlerden biri yapıyor. Ama onun bildiği teknik işe yarıyor olsaydı zaten sınıfta işe yarardı. Destek eğitim odasında aynı şeyi yaptığınızda ne fayda bekleyeceksiniz?  Sınıfta değil de birebir aynı uygulamayı yapınca sorunun çözüldüğü durum çok nadir örneklerde görülür, genelde sonuç alamazsınız. Planlama ve uygulama yapacak kişilerin organizasyonla ilgili bilgisi yok. Destek hizmeti sunmak için uzman personel yok. 300 bine yakın kaynaştırma öğrencisi var, peki okullarda bu çocuklara destek vermek için donanımlı personel sayısı kaç? Yok. Çünkü şu an yetiştirilmiş tüm özel eğitim öğretmenleri ya körler okulu, eğitim uygulama okulları gibi ayrı eğitim ortamlarında ya da rehberlik araştırma merkezlerinde görev almaktalar. Kaynaştırmaya görevlendirmek için Milli Eğitim Bakanlığının elinde henüz personel yok.

 

İYİ UYGULAMALAR VAR AMA BAŞARIYI YAKIN ZAMANDA YAKALAYAMAYIZ

1997 yılından beri uygulanan bir sistemde neden böyle bir eksiklik yaşanıyor?

Çünkü Milli Eğitim Bakanlığının ihtiyacı olan öğretmen sayısına üniversiteler yetişemedi. Üniversiteler böyle bir ihtiyaca hazır değildi. Üniversiteler zamanında hoca yatırımını yapamamıştı. İnsan yetiştirmeye yeterince yatırım yapılmamıştı, o yüzden üniversitelerde bölümler var ancak öğretmen yetiştirilemedi. Ben 2003 mezunuyum, benim yıllarımda ülke genelinde yılda 300 kişi özel eğitimden mezun oluyordu, şimdilerde bu sayı 1000’in üzerine çıktı ama bu bile ihtiyacı karşılamıyor. Bunun nedeni bizim alt yapıyı kurmadan birden uygulamaya geçmek isteyişimiz. Ne üniversitelerimizi hazırladık, ne öğretmen yetiştirebildik ihtiyacı karşılayacak kadar, ne yasal altyapıyı tamamladık. Kaynaştırma yapacağız diye bir yasamız var ama alt yapısı yok. Gezici öğretmenlik diye bir görev tanımı var mesela, bunların uygulamalarını destekleyecek yapı hazır değildi. Bu nedenle de denemelerde başarısız olundu. Bu öğretmen neyle gidecek, yol ücreti nasıl karşılanacak, okulun öğretmenin güvenliğini kim sağlayacak gibi birçok sorun halen Milli Eğitim tarafından karşılanmış değil. O yüzden gezici öğretmen dediğimiz okul okul gezip kaynaştırma öğrencisinin destek hizmetini karşılayabilecek öğretmene, çocuğa, veliye hizmeti verecek kişiyle ilgili yasal altyapımız hazır değil. Biz kaynaştırmaya geçtiğimizde altyapımızı oturtmadığımız için, halen ilerleme var ama sistemi tam olarak oturtamadık. Kaynaştırmada o istediğimiz başarıya ulaşmamız yakın zamanda çok mümkün görünmüyor.

 

Kaynaştırma öğrencisine karşı kabul sürecinde neler yaşanıyor?

Kaynaştırma çocuğun tüm gereksinimlerini karşılayabilmeli. Bunlar sadece okuma yazma, matematik öğrenmesi değil ki, akranlarıyla ilişkisini destekleme, akranların çocuğu kabulü, diğer ailelerin çocuğu kabul süreci var ve hepsinden önce öğretmenin ve idarenin bu duruma yani sınıfında kaynaştırma öğrenci olmasını kabulüne ilişkin desteğe ihtiyaç var. Çünkü tutumların değiştirilmesi gerek. Araştırmalar bize gösteriyor belli oranda, kaynaştırmanın doğru bir şey olmadığını düşünüyorlar halen. Bu çocukların ayrı okullarda daha nitelikli eğitim alacağını düşünüyorlar. Çünkü onlar halen mevzuya çocuk ne kadar matematik okuma yazma öğrenmiş gözüyle bakıyor. Ama o çocuk toplumsallaşma süreci bireysel örnekler dışında kimsenin umurunda değil.

Bir çocuk kaynaştırmaya gidecekse, o çocuğun kabul sürecini destekleyecek kabul süreci yapılmalı. O sınıfa gelecek çocuğun yetersizliğine dair çocuklar hazırlanmalı. Nasıl davranmalılar, neye dikkat etmeliler? Öğretmen hazırlanmalı ve sürekli desteklenmeli. Doktora çalışmamı 3 öğretmene 1 saat destek hizmeti sunarak hazırlamıştım. Sınıftaki öğrenme sürecini ve kaynaştırma öğrencisini aktif hale getirmek için çalıştık. Rakamlar çok yükseldi. Ama sorun şu, destek geri çekildiğinde öğretmenin yükselen grafiği geri düşüyor. Bu yönde verilecek desteğin aralıklı ama sürdürülebilir olması gerekiyor. Öğretmenin anlık sorunlarla baş etme noktasında destek alması gerekiyor. Biz öğretmeni desteklemeden kaynaştırma öğrencisini sınıfına bırakıyor ve sorunlarını kendi başına çözmesini bekliyoruz. Bu durumda başarı elde etmemiz mümkün değil. Tüm öğretmenlerimizi özel eğitim donanımıyla yetiştirmemiz de mümkün değil.

 

MENTÖR EĞİTİMCİLER YETİŞTİRMELİYİZ

Özel eğitim öğretmenleri kaynaştırma öğrencisi bulunan öğretmenleri desteklemek, hazırlamak için yönlendirilemez mi?

Özel eğitimden yetişen öğretmenlerimizi elimizden geldiğince iyi yetiştiriyoruz ama bir öğretmene mentörlük etmek çok daha yüksek bir donanım gerektiriyor. Bu nedenle 4 yıllık lisans eğitiminden bu düzeyde bir başarı elde etmek mümkün değil. Bu uygulamaya geçtiğinde dahi mutlaka faydalı olacaktır ama tüm sorunları çözmek, öğretmene yol göstermekten bahsediyoruz, bir öğretmenin birini dinlemesi için onun bilgi ve yeterliliğine saygı duyması lazım. Bunun için de mentörlük edecek kişinin o donanımda olması gerek, söyledikleri sorun çözecek ki öğretmen onu dinlesin ve uygulasın. Aksi takdirde söyledikleri sorun çözmeyecekse kimse kimseyi dinlemeyecektir. Şahsi görüşüm, elbet faydası olacaktır ama sorunu çözmeyecektir.

Özel eğitim öğretmeni ve psikolojik danışman dediğimiz rehber öğretmenlerin görevi, öğretmene mentörlük etmektir. O zaman bu ikisini öğretmen yetiştirdiğimizden daha farklı bir donanımla yetiştirmeliyiz. Daha kapsamlı, uzun vadede ve donanımlı yetiştirmeliyiz. Lisansüstü eğitim almalarını desteklemeli ya da özel eğitim öğretmenliğini tıp fakültesi gibi 6-8 seneye çıkararak, uygulamaları ve alan çalışmalarını artırarak daha ayrıntılı dersler ekleyerek, gerekirse yüksek lisans diploması ile mezun ederek mentörlük edecek eğitimciler yetiştirmeliyiz.

 

Kaynaştırma eğitiminin oturmuş bir sistemle ilerlediği ülkelerde bu uygulama nasıl yapılıyor?

Bir olasılık da şu, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ekipler kuruluyor, ekip üyeleri özel eğitim öğretmenleri ama ekip lideri doktora yapmış seviyede biri. Ama şöyle bir gerçek var halen bu alanda doktora yapmış 100 kişi ya olduk ya ancak yaklaştık. Sayımız bu kadar az, yatırım çok az. 1997’de kaynaştırma yapalım denildiğinde Türkiye’de 4 ya da 5 üniversitenin özel eğitim bölümü vardı. Son 10 yılda ciddi insan yatırımı var. Gerek yurtiçi öğretim üyesi yetiştirme programı gerek yurtdışı programları ile yakın zamanda bu sayının katlanacağını ve sayının 200’ü geçeceğini düşünüyorum ama bu bile gereksinimi karşılayamayabilir. Öğretmen yetiştirme alanında fark yaratacaktır elbet. Başında ciddi düzeyde uzmanın olduğu ekipler kurup, bu ekiplerle sahadaki özel gereksinimli öğrencilerin öğretmenlerine, ailelerine destek verilebilsin. Kaynaştırmanın etkili olması için ailenin sorunları çözülmeli ki okuldaki sorunlar azalsın. Okuldaki tüm personelin bilinçlendirilmesi, eğitilmesi ve takip edilmesi lazım. Bunları yapmadığımız zaman birçok kaynaştırma öğrencisi yalnızlaşıyor. Görülmeyen, istenmeyen, varlığına tepki dahi gösterilmeyen insan durumuna düşüyorlar. Öğretmen tarafından alıştırma yapılırken, sınıftaki öğrencilerden biri kaynaştırma öğrencisi olan çocuk için “Onda öğrenme güçlüğü var öğretmenim, ona kağıt vermene gerek yok” diyor. Kaynaştırma öğrencilerinin törenlere katılmadığını biliyoruz. Akranlarıyla aynı sosyal etkinliklere dahil edilmediğini biliyoruz. Gerekçe, ‘başına bir şey gelirse’.

 

Yetersizliği olan çocukları okul ortamında akranlarıyla bir araya getirdiğimiz başka uygulamaları nasıl değerlendirirsiniz hocam?

Özel sınıf uygulaması var mesela ama bu kaynaştırma değil tabii. Okul içerisinde ayrı bir sınıf açıyorsunuz ve bu sınıfta çocuklar gereksinimleri doğrultusunda özel eğitim öğretmenlerinden ders alıyor. Bu uygulamada beklenti nedir? Teneffüslerde yetersizliği olan çocuklar akranlarıyla görüşebilsin, oynasın, sosyalleşsin. Ama o da olmuyor, teneffüs saatleri farklılaştırılıyor, bazı çocuklar tenefüse çıkarılmıyor bile. Yani aynı okul içinde birbirlerini görmeden okuyorlar.

Her şey bu kadar mı kötü diye düşünürsek; hayır! Öğrencilik yıllarımda özel eğitim okulları yatılıydı, daha ilkokul düzeyinde özel gereksinimli çocuklar yatılı okumak zorunda kalıyordu. Çok büyük problemler çıktı. Sosyal sorunlar, duygusal sorunlar, cinsel taciz vakaları görüldü. Bu kaynaştırma en azından ailesinden uzaklaşma riskini ortadan kaldırdı. Çocuk bulunduğu şehirde özel sınıf ya da kaynaştırma öğrencisi olarak eğitimine devam ediyor. Pansiyonlu okullarda çok az öğrenci yatılı kalıyor artık.

 

EVDE EĞİTİMDE BEP UYGULAYACAK UZMANLAR GEREKLİ

Evde eğitim modeli hakkında ne düşünüyorsunuz? Hangi çocuklar için uygundur ve kimler tarafından verilmelidir?

Evde eğitim ne zaman gereklidir diye baktığımızda, sağlık sorunlarında, serebral palsi gibi yetersizliğinin ciddi düzeyde olduğu durumlarda tercih edilmelidir. Bu uygulamada amaç nedir? Üst düzeyde sağlık sorunu ya da yetersizliği olan çocukların eğitimden uzak kalmamasını sağlamaktır. Bunun bir de hastanede eğitim uygulaması var, tedavisi hastanede sürdürülen çocuklar burada eğitimlerine devam edebilsinler diye. Ne olmalı, amacımız çocuğun var olan yaşam kalitesini arttıracak, çocuğun ihtiyaçlarına göre planlama ve uygulama isteyen bir anlayış. Ama biz ne yapıyoruz diye bakarsak, aynı sorunu burada da yaşıyoruz. Eve uzman göndermiyoruz çünkü elimizde uzman yok, çünkü eve gönderdiğimiz insanlar uzman yokluğunda idareten görevlendirdiğimiz ücretli öğretmenler ya da diğer branşlardan kısa süreli eğitimlerle bu alana geçiş yapmış kişileri gönderiyoruz.

Evde eğitim dediğimiz zaman çocuğun yetersizliği orta ve üst düzey, hazır bulunuşluğu ise çok zayıf. O zaman bu neyi gerektirir, gerçekten uzman düzeyinde BEP hazırlama ve uygulama yeterliliği gerektiriyor. Çok ciddi felsefi donanım ister. Çok uzun süreli uygulamalar sonucu gerçekleştirilebilecek bir programdır. Lisans mezunu özel eğitim öğretmenlerinin bile zorlanabileceği bir uygulamadır ve kaldı ki siz bir de bunu eğitimi hiç olmayan insanlardan beklerseniz olacakları tahmin etmek hiç de zor değil.

 

Yapılan uygulamalardaki sıkıntılar nedir?

Evde çocuğa harf öğretmeye çalışıyorlar, çocuk 17 yaşında. O yaşa kadar öğrenememişse artık öğrenmesi için zaten yeterli hazır bulunuşluk yok demektir. O zaman evdeki sorunları azaltacak noktada desteklemek mi gerekir acaba. Evde eğitim sadece çocuğa yönelik değildir; kaynaştırmada nasıl ki geniş bir çerçevede eğitim vermek gerekiyorsa evde eğitimde de ailenin eğitime ihtiyacı vardır. Ancak o zaman oradaki yaşam standardında artış ve problemlerde azalma söz konusu olur. Bir kere evde yaşanan problemleri tespit edip doğru değerlendirmek uzmanlık süreci ister. O problemlerin çözümü için plan geliştirmek başka bir uzmanlık ister. O planı uygulamaya geçirmek başka bir uzmanlık ister. Hiç eğitimi olmayan kişilerden bunu bekleyince iyi niyetli ama anlamsız bir beklenti oluyor. Ayrıca evde eğitimin kalitesini arttırmak için uzmanları eğitime alacaksınız, o tamam ama yetmeyecek. O uzmanları da destekleyecek üst mekanizmada uzmanlar yetiştirmelisiniz tıpkı kaynaştırmada olduğu gibi. Kaynaştırma sorununu çözmek için çok üst düzey ekip gerekli, aynı durum evde eğitim için de geçerli. Ailenin evdeki durumunu, sosyoekonomik, kültürel özelliklerini inceleyip orası için en uygun eğitimi bulmak gerek. Uygulayıcıların özel eğitim öğretmeni olması bile yeterli olmayacaktır. Biz kaynaştırma öğrencilerine ya da evde eğitim öğrencilerine özel eğitim mezunu öğretmenlerimizi gönderdiğimizde tüm sorunlar çözülecek gibi bir iddiam yok. onları da destekleyen denetleyen yöneten daha üst düzey sistemler gerekir.

 

 

O halde evde eğitim uygulaması için eve sadece bir sınıf öğretmeni ya da branş öğretmenleri göndermek yeterli değil…

Bu bir ekip işidir. Bu ekipte de uzmanlığı ne kadar artırırsanız başarıyı da o kadar arttırırsınız. Ekibin mentörü üst düzey olunca eğitimin niteliğini doğrudan etkileyecektir. Gelişmiş sistemlerde bunu görüyoruz. Okulda çocukları özel eğitime göndermeden önce problem gösterebilen çocukları belirleyen ve onların sorununu çözen tanılama ve izleme ekibi var. Bu ekibin lideri de doğrudan doktoralı uzmanlar. Ekibin içinde özel eğitim öğretmenleri var, sınıf öğretmenleri var, branş öğretmenleri var, ama liderle beraber çalışıyor. Mesela TOHUM’un bazı başarılı uygulamaları duyulur sahada. TOHUM da aynısını yaptı. Ekibin başında profesör vardı. Onun alt ekibi vardı, yüksek lisans ve üzeri eğitimli. Onun alt ekibi uygulayıcıydı. Beyin takımı vardı, bir de uygulama takımı vardı. Bu ekip sadece özel eğitimcilerle de olmayacak zaten. İşin içinde dil konuşma becerisi, branş dersleri, meslek eğitim, psikolojik destek gerekecek. Tüm bu sorunları ücretli öğretmen göndererek çözemeyiz ama hiç yoktan iyi midir diye bakarsak, evet en azından eskiden bu çocukların farkında bile değildik, şimdi en azından varlıklarından haberdarız. İdeale varmak için çok yolumuz var ama bu konuştuklarımızdan karamsar bir tablo çıksın istemiyorum, her şeyden olduğu gibi burada da geç kalmış bir toplumuz ama ilerlemiyor da değiliz. Sadece geç kaldığımız için yolumuz uzun ama sayıyı arttırarak, niteliği arttırarak eninde sonunda gideceğiz oraya.

 

KAYNAŞTIRMA MI YOKSA ÖZEL EĞİTİM OKULU MU?

Yetersizliği olan çocuğun kaynaştırma öğrencisi mi yoksa yetersizlik alanına uygun okula gitmesi mi gerektiği nasıl belirlenmeli?

Bana aileler geliyor kaynaştırmaya mı ayrı okula mı göndermeliyiz diye danışıyorlar. Çocuğun gelişimsel ve akademik hazır bulunuşluklarına, çocuğun sosyal ihtiyaçlarına hangisi daha iyi hizmet ediyor diye bakmak lazım. Bazı durumlar var ki çocuğun zaten akademik anlamda akranlarıyla eşit düzeyde gitmesi mümkün değil. Her zaman akademik anlamda farklı bir performans gösterecek. Hiçbir zaman akranları kadar hızlı okuyamayacak, akranları kadar üst düzey metinlerde okuduklarını anlayamayacak, o zaman şunu düşünüyorum; “Bu çocuk kaynaştırmaya gitse akranlarıyla birlikte sosyal ilişki kurma şansı var mı?” Bu ihtimali sonuna kadar kovalıyorum. Bu değerlendirmeyi sistem yapmıyor, doğal süreçte buna ulaşma imkanı var mı yok mu ona bakıyorum. Eğer varsa kaynaştırmadan vazgeçmiyorum. Ve eğer bir çocukla arkadaşlık kuruyorsa, paylaşımda bulunuyorsa o çocuğum için kaynaştırmadan asla vazgeçmiyorum. Ama bazı çocuklarımda da vazgeçmek zorunda kalıyorum, çünkü gerçekten çok yalnızlar. İstenmiyorlar. Bu da problem davranışların başka bir düzeye çıkmasına neden oluyor.

 

OKULLARA CİDDİ YATIRIMLAR VAR AMA…

Kaynaştırma ve evde eğitimde yaşanan sorunların temelinde, özel eğitim mezunu öğretmenlerimizin görevlendirilmemesi olduğunu görüyoruz. Peki ya bu alanda eğitim alan öğretmenlerimizin görev yaptığı okullarda durumumuz nasıldır?

Şunu açıkça söylemek lazım ki sistem ayrı okullardaki eğitim seviyesini yükseltmek için çok çabalıyor. Öğrenci sayıları makul düzeyde görünüyor. Öğretmen sayıları çok makul düzeyde. Özellikle orta ağır yetersizlik durumunda bir sınıfta en fazla 8-9 öğrenci görürsünüz ki bu rakam bile az rastlanır birçok sınıfta 4-5 öğrenci ve 2 öğretmen var. bunun üstünde bir de branş derslerinde branş öğretmenleri var. Bu ciddi bir yatırım. İleri sınıflar da atölyeler kuruluyor. Bu okulların sıkıntıları nedir? Gözlemlerime göre bu okullarda da beklentiyi o kadar düşürmüşler ki yani zaten bu çocukların öğrenecekleri sınırlı diye neredeyse hiçbir şey öğretmemeye başlamışlar. Vakit geçirmeye, sorunları azaltmaya çalışır hale gelmişler. Bu grup içinde en üst düzey gelişme gösterecek grubun görme engelliler olduğu düşünülür ek engel olmadığı durumda ama oraya da bu sirayet etmiş. Bu çocukların gereksinimleri o kadar fazla oluyor ki, ondan daha az gereksinimi olan çocuğa bakıp başarılı diye yetinmek yanlıştır. Normal çocuğun neye benzediğini o kadar unutmuşlar ki beklentileri gereksiz yere o kadar aşağıda tutuyorlar ki, gerçekten ilerleme potansiyeli olan çocukların da ilerlemesine engel olur duruma getirmişler çocukları. Orta ya da ağır yetersizliğin olduğu okullarda öğretmenler tamamen vazgeçiş durumunda. Öğrenip ne yapacak bu çocuk diyorlar. Hayata nasıl katılacak. Bu sefer bunu yaratmışız. Tabii uzman olmayanların çalışmasının da etkisi var ama bu ortamlarda özel eğitim öğretmenleri hiç yok değil. Kaynaştırma ve evde eğitimde hiç yok ama özel eğitim okullarında özel eğitim öğretmenleri yok değil.

 

Özel eğitim öğretmenleri olduğu halde okullarda sıkıntı yaşanmasının sebebi ne olabilir?

Onlar bu durumu çözmek için ne kadar katkı sağladılar diye bakarsak, bireysel örnekleri bir yana bırakarak değerlendiriyorum, orada halen sıkıntılı durumumuz var. Maalesef şunu üzülerek gördük, özel eğitim alanı mezunlarının oradaki kurumsal algıdan etkilendiklerini gördük. Zaten hiç kimse yapmıyor, özel eğitimi olması gereken gibi uygulamada kimse destek vermiyor, doğru yaptığımızda kimse takdir etmiyor, yanlış yaptığımızda kimse cezalandırmıyor gibi bir durumdan hareketle öğrendiklerini hayata geçirmediklerini görüyoruz. Ve şunu açıkça ifade eden öğretmenlerimiz oluyor, “hocam sizin anlattıklarınız çok iyi güzel de burası orası değil”. O okulları anlattığımız gibi yapmak için çalışmazsak zaten asla öyle olmaz ki. Biz burada öğretmen yetiştirirken ideal sistemleri anlatıyoruz, uygulamaları anlatıyoruz, sınıf yönetimi ve tekniklerini anlatıyoruz. Ama sahaya gittiğinizde sahanın tüm bu anlattıklarımızı uygulamak için uygun olmadığını ben de biliyorum ve söylüyorum da. Bu konuda çaba gösterip büyük değişiklikler yapmaya gerek yok, her öğretmen küçük bir değişiklik yaptığında zaten toplamda büyük bir değişim olacak. Maalesef doğru şeyler göremiyoruz. Özel eğitim öğretmenleri orayı değiştirmek yerine kendileri oraya uyup değiştiler. Ayrı eğitim ortamlarında net bir vazgeçiş görüyoruz. Ufacık bir şey öğrettiğinde kendini çok başarılı hisseden de var, aman zaten bir şey olmaz diye vazgeçen de var. Gözlemlerimiz çok farklı şeyler söylüyor. O yüzden biz bireysel örneklerin sayısını arttırmaya çalışıyoruz. Ben bu işin tepeden çözüleceğine düzeleceğine inanmıyorum, o yüzden bireysel iyi örnekleri arttırarak sistemi aşağıdan yapılandırabileceğimizi düşünüyorum.

 

Kaynaştırma için yola çıktığımız noktada hazırladığımız yasayı mı yeniden düzenlemek gerek?

1997 yılındaki Kanun Hükmündeki Kararname yasa ve yönetmelik olarak üst düzeydeydi. Ama sorun onu yazmak değil uygulamaya hiç hazır değildik. Kaynaştırmaya, kaliteli özel eğitim uygulamalarına hiç hazır değildik. Halen o çırpınışları yaşıyoruz. Gelişmeye çalışmanın sancılarını yaşıyoruz. Elbette çözülecek bu durum. İyi örneklerimiz var, onların sayısını arttırarak, iyi uygulamalar yapan, mesleğinin hakkını veren, aldığı eğitimi uygulamaya geçirmesi gerektiğine inanan ve bunun için çabalayan bireysel örneklerin sayısını arttırdığımızda bu bir talep, rol, örnek yaratacak diğer öğretmenler ve veliler için. Kısa değil belki ama orta ve uzun vadede bir ilerleme sağlayacak.

 

BİZİM TEMEL HEDEFİMİZ BÜTÜNLEŞMEYİ SAĞLAMAK

Yetersizliği olan, özel eğitime gereksinim duyan çocuklarımızın eğitim almasını onun için en uygun olan yolu tercih ederek tamamladığımızda ulaşmamız gereken nokta neresidir?

Bizim temel hedefimiz bütünleşmeyi sağlamak, sadece eğitimde değil yaşamın her alanında bütünleşebilmek. Ama eğer eğitimde bütünleşmeyi sağlarsak toplumun geneline yaymak çok daha kolay olacaktır. Bütünleştirme nedir? Özel gereksinimli bireyler neden eğitilmelidir? Özel gereksinimli bireylere yönelik hedeflerin amacı ne olmalıdır? Bizim özel gereksinimli bireylerin de aktif olduğu hayata katıldığı bir toplum yaratmamız lazım. Tüm yaşam alanlarında, resmi ortamlar, sosyal ortamlar, iş ortamları, aile çevresi, okul gibi tüm ortamlarda özel gereksinimi olan ya da olmayan tüm bireylerin bir arada yaşayabildiği, bir arada yaşamayı öğrendiği, beraber yaşamaktan sonuç çıkarabildiği, verim elde edebildiği bir toplum inşa etmeye çalışıyoruz aslında. Hedefimiz bu olmalı. Bahsettiğim yasanın kalitesini de buradan ölçüyorum, bütünleştirmeye hizmet ediyor mu etmiyor mu diye bakıyorum. Çünkü siz özel gereksinimli bireylerle toplumu bütünleştirmezseniz özel gereksinimli bireyler toplumun sırtına yük olur. Bu sadece ekonomik yük değildir. Sosyal yükler duygusal yükler. Otizmli çocuğunuz var ve sokağa çıkaramıyorsunuz. Sadece çocukta mı sorun var, anne babanın yaşadığı travmalar birçok özel gereksinimli bireylerin kardeşleriyle yapılan çalışmada onların da etkilendiği ortada. Siz o bütünleşmeyi sağlamazsanız yük olur ve toplumun genel kalitesini düşürür. Bugün tüm yetersizlik gruplarını işin içine kattığınızda yüzde 10 gibi bir sayıdan bahsediyoruz, toplumdaki her 10 kişiden 1’inin özel gereksinime ihtiyacı var ve onunla ilişkili 2-3 kişiyi de düşünürseniz toplumun yüzde 30’una ulaşan bir rakam. Toplumun yüzde 30’unun mutsuz olduğunu, travmalar, kaygılar, korkular yaşadığını, toplumdan soyutlandığını, ekonomik hayattan soyutlandığını düşünebiliyor musunuz? Sizce bu toplum üzerinde nasıl bir ağırlık sorunlar yumağı yaratır.?

 

Yüzde 30 çok büyük bir rakam ama gün içerisinde karşılaştığımız insanların içinde özel gereksinimli birey çok daha az…

Çünkü kapalı ortamlardalar. Evlerde, okullarda kapalılar, yüksek duvarların ardında kimsenin görmediği özel gereksinimli çocuklar aynı ortamda, kimse görmeden servislerle getirilip götürülüyor ve kimse görmeden gün içerisinde orada tutuluyor ya da eğitiliyorlar. Eskiden özel eğitime gereksinimi olan çocukların aileleri tarafından ahıra kilitlendiğini, bağlandığını görürdük, çok üzücü bir gerçek ki günümüzde de o çocukları okula, sınıfa kilitliyoruz, kimseye göstermiyoruz. Çocuğun yetersizliğine göre ailelerin sosyal ortamı oluşmuş durumda. Otizmli çocuk aileleri kendi aralarında görüşüyor. Biz bu soyutlamayı kaldırmazsak daha büyük yük getirecek. İş hayatından çekilmek zorunda kalan ebeveynler var. Bunlar içinde profesör var, teknik eleman var, sadece özel gereksinimli bireyi değil bu ebeveynleri de kaybediyorsunuz. Yasanın niteliğini buradan ölçüyorum, biz o zaman o hedefe hazır değildik ama yasa ile hedefi oraya koyduk. O hedefi oraya koymak gerekiyordu. Biz o hedef olmasa bu kadar çabalamayacaktık belki de. Çok üst düzey misyonlar- vizyonlar koyarsınız, ulaşma çabasında yaptığınız her şey standartların artmasını sağlar. O yüzden yasa kıymetli, bütünleşmeyi merkeze aldığı için. Yasada bu ifadeyi bulamazsınız ama mantık olarak bunu anlatır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir